Besmele, hamdele ve salat-ü selamdan sonra… Vesile edinmeye (tevessül) dair iki yazı yazmıştık. Bugünkü yazımızla meseleyi bitireceğiz inşallah. Vefattan sonra yapılan tevessülü kabul etmeyenler Hz Ömer’in Hz Abbas’la (r.a.) yaptığı tevessülü delil getirirler. Şöyle ki: “Hazreti Ömer (r a), kıtlık zamanı Abbas bin Abdülmuttalib (r.a.) vesilesi ile yağmur talep etmiş ve; “Allah’ım! Biz Peygamberimizle tevessül ettiğimizde bize yağmur verirdin. Şimdi de Peygamberimizin amcası ile tevessül ediyoruz bize yağmur yağdır Allah’ım!” diye dua etmişti ve yağmur yağmıştı.” (Buharî) Aslında bu rivayet itiraz edenlerinin aleyhine bir delildir. Çünkü Hazreti Ömer (r a), Abdulmuttalib’in oğlu Abbas’la değil Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in amcası olan Abbas’la (r.a.) tevessül etmiştir. Yani; Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in amcası olması münasebetiyle ununla tevessülde bulunmuştur. Bu da hakikatte Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessül etmektir. “Hazreti Ömer’in (r.a.), Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessülü terkedip hayatta olan amcasıyla tevessül etmesi vefat eden zevat ile tevessülün caiz olmadığına delil olur.” demek ise cehaletten veya inattan kaynaklanır. Zira bütün ilim ehli olanlar bilirler ki; “Bir şeyin yapılmaması o şeyden meneden bir delil olmadıktan sonra onun caiz olmadığına delil olmaz.” Bazı kimseler, “Bu kıssada Hazreti Ömer (r a), Hazreti Abbas’a (r.a.) dua etmesini söylemiş o da dua edince yağmur yağmıştır.” derler. Hal bu ki mevzumuza delil olan yağmurun yağıp yağmaması değil, Hz Ömer’in (r.a.) tevessülde bulunmasıdır. Tevessül caiz olduktan sonra yağmur ne sebebiyle yağarsa yağsın. ŞU KISSAYA NE DEMELİ Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra onunla tevessülü inkar edenler bu rivayete ne diyebilirler?!... “Malik Ed-Dâr’dan nakledilmiştir ki bu zat Hz Ömer’in erzak hazinedarı idi: Hz Ömer zamanında insanlara kuraklık isabet etti. Bir adam Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrine gelerek: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ümmetin için yağmur iste, zira onlar helak olmak üzeredirler.” dedi. O adama rüyasında şöyle buyruldu: “Ömer’e git, selam söyle, ona yağmura kavuşacaklarını haber ver ve ona şunu söyle: Tedbirli ol, tedbirli ol.. Adam gedip Hz Ömer’e bunu haber verdi ve Hz Ömer ağladı. Sonra, “Ya Rabbi! Ben elimden geleni yapmaya çalışacağım.” dedi.” (İbni Ebi Şeybe) Evet! Bir adam (kaynaklarda ashabdan Bilal ibni Haris olduğu zikredilmiştir) Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabrine geliyor ve ona nida ederek ümmeti için Allah-u Teâlâ’dan yağmur istemesini talep ediyor. Nerede ölüler işitmez diyenler? Nerede ölülerden bir şey istenmez diyenler? Bizler elbette biliyoruz ki Allah-u Teâlâ dilerse ölülere işittirir, işittirmiştir de. Elbette bütün güç-kudret Allah’a aittir. Zarar veren de fayda veren de odur. Vesileye takılıp; ‘bizatihi fayda verir veya zarar verir’ demek veya böyle inanmak muhakkak yanlıştır, batıldır. Hiçbir Müslüman ne kadar cahil olursa olsun buna inanmaz, böyle söylemez. “Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.” (Sâffât: 96) Ölüler fayda vermez diyenlere sormak lazım: “Peki! Mevla’nın dilemesi ve yaratması olmadan diriler fayda verebilir mi? Elbette hayır. Allah-u Teâlâ’nın kudretine nisbetle ölülerle diriler müsavidir. Allah-u Teâlâ faydayı veya zararı dirinin elinde yaratabilir de ölünün elinde yaratamaz mı? Böyle bir iddiada bulunmak ya da bunu vehmettirmek saçmalık olmaz mı? Yukarıda naklettiğimiz hadisenin ravisi olan Malik ed-Dar’ın meçhul olduğunu öne sürerek rivayetin zayıf olduğunu söyleyenler olmuştur. Bu zat “muhadramun”dan (Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında Müslüman olmakla birlikte onu görmemiş kimselerden) Hz Ömer’in azadlısı Malik bin İyad’dır. Hem Hz Ömer hem de Hz Osman (r.a.) tarafından hazinedar olarak vazifelendirilmesi onun adalet ve zaptına itimat edildiğini göstermeye yeterlidir. Sahih hadis-i şerifleri nefsinin arzularına uymadığı için zayıf göstermeye çalışanlara Allah hidayet etsin. NİÇİN TEVESSÜL İnsan, dualarının kabulü, ihtiyaçlarının giderilmesi veya Allah’a yaklaşmak için tevessülde bulunmak zorunda değildir. Fakat tevessülde bulunmak tevazulu olmaya, kibirlenmemeye daha yakın ve edebe daha münasiptir. Şu iki ayet-i kerimeyi iyi düşünelim: “Kim kötülük işler veya nefsine zulüm eder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı mağfiret ve merhamet sahibi olarak bulur.” (Nisa: 110) “Biz her peygamberi Allah’ın izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi muhakkak Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa: 64) Birinci ayet-i kerimede niçin; “Allah’ı mağfiret ve merhamet sahibi olarak bulur.” buyuruldu da ikincisinde; “Muhakkak Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” buyuruldu. İkinci ayet-i kerimede te’kid (manayı kuvvetlendiren edatlar) olmakla birlikte mazi sîğası (işin olup bittiğini bildiren ve kesinlik ifade eden kalıplar) kullanıldı da birincisi te’kidsiz ve muzari sîğasıyla nazil oldu. İşte burada Ehl-i Sünnet alimler ikinci ayet-i kerimedeki vesileye vurgu yapmaktadırlar. Mevla Teâlâ Hazretleri bizleri ve bütün Müslümanları, Allah dostlarının berekatından mahrum eylemesin. Âmîn
ŞEFİK KOCAMAN HOCA EFENDİ 31,05,2016
Featured Posts
- Blogger Yorumları
- Facebook Yorumları
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder