Featured Posts

Teşrik Tekbirleri Vücûbu ve Hükümleri

Teşrik Günleri ve Tekbirlerinin Sübûtu

Nübeyşe el-Hüzeli (Radıyallâhu Anh)den yapılan rivayette, Rasûlullâh (Sallallâhu Aleyhi ve SellemEfendimiz‘in şöyle buyurduğu bildirilmiştir: ‘’Teşrik günleri, yeme, içme ve Azîz, Celîl olan Allah’ı anma günleridir.’’[1]
Nitekim İbnu Abbas (Radıyallâhu Anhumâ)nın şöyle dediğini Buhârî nakletmektedir:‘’Kur’ân’da, ‘Allah (Celle Celâluhû)ı belli günlerde/sayılı günlerde anın’ ayetleri teşrik günlerine işarettir.’’[2]
İbnu Ömer (Radıyallâhu Anhumâ) ile Ebu Hureyre (Radıyallâhu Anh) da Zilhiccenin ilk on gününde çarşı, pazara çıkıp tekbir getirirler ve halk da onlara katılarak tekbir getirirdi. Hazreti Ömer(Radıyallâhu Anh) de Minada bulunduğu çadırda yüksek sesle tekbir getirir ve mescid ehli onun tekbir sesini işitir, böylece onlar da ona katılıp tekbir getirirlerdi. Aynı za­manda çarşı-pazarda olanlar da bu tekbire katılarak seslerini yükseltirlerdi. O kadar ki, yükselen tekbir sesleri Mina‘yı çınlatırdı.[3]
Tekbirin sıfatı şöyledir:
اَللّهُ اَكْبَرُ اَللّهُ اَكْبَرُ لاا اِلهَ اِلاَّ اللّه وَاللّهُ اَكْبَرُ اَللّهُ اَكْبَرُ وَلِلّهِ الْحَمْدُ
‘’Allâh en büyüktür, Allâh en yücedir, Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Allâh her şeyden daha büyüktür. (O) Allâh en büyüktür. Bütün hamdler Allâh’a mahsustur.’’[4]

Tarihte İlk Teşrik Tekbiri

Rivâyet olunur ki, Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm) Hazreti İsmail (Aleyhisselâm)ı boğazlamak maksadıyla yere yatırıp da hazırlıklara başladığında Cebrail (Aleyhisselâm) yanında koç bulunduğu bir halde harekete geçti ve Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm)ın bıçağı vurmaması için  اَللّهُ اَكْبَرُ اَللّهُ اَكْبَرُ diyerek tekbir getirdi. Bunu duyan Hazreti İbrahim (Aleyhisselâm) da başını kaldırıp semaya baktığında koçu görmesi üzerine:
لاا اِلهَ اِلاَّ اللّه اللّهُ اَكْبَرُ dedi. Hazreti İsmail (Aleyhisselâm) ise buna:
 اَللّهُ اَكْبَرُ وَلِلّهِ الْحَمْدُ şeklinde mukabele etti ve teşrik tekbirleri böylece sabit olmuş oldu.[5]
Teşrik Tekbirlerine Ait Bazı Hükümler:
-Arefe günü Sabah namazının farzından başlayarak bayramın 4. Günü ikindi namazının farzı da dâhil her (toplam 23) farz namazın ardından bu teşrik tekbirleri birer kez okunur.[6]
-Teşrik tekbirlerinin hükmü ve tahakkuk şartları konusunda ihtilaf edilmişse de, bu gibi konularda ihtilaftan uzak durularak amel edilmesi ihtiyata uygun olandır. Buna göre; erkek-kadın, misafir-mukim, hasta-sağlam herkes bu tekbirleri belirtilen günlerde her farz namazın ardından getirmelidirler.[7]
-İçerisinde bulunulan senenin teşrik günlerinden birinde kılınmamış olan bir namazın kazası, yine o senenin teşrik günlerinde yapılacak olsa, teşrik tekbiri getirilir. Başka bir senenin teşrik gününde kaza edilmesi durumunda ise teşrik tekbiri getirilmez.[8]
-Teşrik günlerinde kılınan bir farz namazda secde-i sehiv yapmak icap ettiğinde önce sehiv secdesi yapılır ve namazdan çıkmak için verilecek olan selâmı müteakip teşrik tekbiri getirilir.[9]
-Namazdan sonra, kasten abdestini bozan kimseden teş­rik tekbirleri sakıt olur. Fakat o kimsenin abdesti, kastı olmaksızın bozulmuş olsa, abdestsiz olarak tekbir alır.[10]
– İmam namazı kıldırıp tamamlayınca tekbir getirmeyi un­utursa, cemaat bu hususta ona uymaz, kendileri tekbir getirirler.[11]
– Kendisine teşrik tekbiri vacip olan kimse farz namazı kılıp sol tarafına selam verince yerinden kalkmadan, mescitten çıkmadan ve dünya kelamı konuşmadan teşrik tekbirini getirmesi gerekir. Teşrik tekbiri getirmezse günahkâr olur.[12]
-Tekbiri unutan kişi, konuşma gibi namaza aykırı bir davranışta bulunmadıkça veya camiden çıkmadıkça tekbir alabilir. Tekbirin araya fâsıla girmeden selâmdan hemen sonra alınması menduptur. Selâmdan sonra tekbir getirmeden konuşulması halinde tekbir yükümlülüğü düşer ve bu şekilde davranan kişi günahkâr olur. Teşrîk tekbirlerini almak için abdest şart değildir.[13]

Kaynakça


Mahmud Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi, Ahıska Yayınları, İstanbul 2014; Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta’lîlî’l-Muhtar, Ümit Yayınları; Fahrettin Atar, ‘’Teşrik’’, DİA, C.XL; Hadislerle Hanefi Fıkhı (İlâü’s-Sünen Tercemesi, Misvak Neşriyat, C.IV; Mehmet Sofuoğlu, Sâhih-i Buhârî Tercemesi, Ötüken Neşriyat; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli (sad. Hüsamettin Vanlıoğlu, Fatih Kalender, Abdullah Hiçdönmez, Emin Ali Yüksel, Yasin Yayınevi, İstanbul-2015.
[1] (Müslim, siyam: 144, 145, Nesai, iman: 7, Ahmed: 2/229, 3/451, 460, 4/ 335, 5/75, 76.)
[2] Buhari, Kitâbu’l-Ideyn, 3/11
İbnu Abbâs  (Radıyallâhu Anhumâ)ın bu sözünü Abd ibnu Humeyd kendi Tefsir’inde mevsûlen rivayet etmiştir. Buradaki Kur’ân lâfzını hatırlatan ta’bîrleri rivayet etmede Buhârî Sahîh’inin râvîleri birbirlerinden ayrılmışlardır. Bir tanesi hâriç, hiçbiri Kur’ân’daki okunuşa uygun değildir. Buna da Buhârî’nin bu ta’bîrlerle Kur’ân’daki okuyuşu kasdetmediği, sâdece İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ)nın sözünü hikâyet etmek istediği, İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ)nın da sâdece Kur’ân’daki ‘’ma’dûdât’’ ve ‘’ma’lûmât’’ı tefsîr etmek istediği şeklinde cevap verilmiştir… (Kastallânî)
Bu nakle göre: ‘’Bir de sayılı günlerde Allâh’ı zikredin’’ (el-Bakara:203) âyeti ile ‘’Ma’lûm olan günlerde Allâh’ın adını ansınlar…’’ (el-Hacc:28) âyetindeki bu ta’bîrleri, İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ) başlıktaki gibi tefsir etmiştir. Yâni “ma’lûm olan günleri ‘’zu’l-hicce’nin ilk on günü’’ ‘’sayılı günler’’i de teşrik günleri ile tefsîr etmiştir. Nitekim Abd ibnu Humeyd’in tefsirinde mevsûlen rivayet olunduğuna göre, İbnu Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ):‘’Allah Te’âlâ’yı sayılı günlerde Allâhu Ekber diye zikrediniz; yine Allah Te’âlâ’yı bilinen günlerde Allâhu Ekber diye zikrediniz. Sayılı günler, teşrîk günleri; bilinen günler de zu’1-hicce’nin ilk on günüdür’’ demiştir.
[3] Muvatta, Hacc 205, (1, 404).] Buhârî, İydeyn 12. Sahîh-i Buhârî, îdeyn 11, II, 7.
[4] İbnu Ebî Şeybe, el-Musannef, I/448 ve 490; Zeylaî, Nasbu’r-Râye, I/326; İbnu Hacer, ed-Dirâye, s.136 sahih olduğunu bildirerek nakletmişlerdir, (İlâü’s-Sünen tercemesinden naklen); Mecmeu’l-Enhür: 1/176; Ebu’l-Leys Tenbîhu’l-ğâilîn, no:471, sh:328.
[5] Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta’lîlî’l-Muhtar, Ümit Yayınları:1/176-178.
[6] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, Yasin Yayınevi, İstanbul 2015, s.226-227.
[7] Bilmen, a.y.
[8] a.y.
[9] a.y.
[10]  Halebi İbrahim Efendi, Halebî-i Sağîr, Akçağ Yayınları, C.II, s.466
[11] Bilmen, a.y.
[12] Burhâneddîn (Burhânü’ş-Şerîa) el-Buhârî el-Merginânî, el-Muhîtu’l-Burhânî fîl-fikhi’n-Nu’mânî, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1424, C.II, s.120-121
[13] A.y.
Paylaş: Google Plus

Yazar: Ehli Sünnet Vel Cemaat Müdafaa

    Blogger Yorumları
    Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder