[Keşif yoluyla hadis ahz etmek]
Bu konuyla ilgili konuşurken değinmeden geçemeyeceğimiz bir mevzu da “rüya yoluyla yahut keşif yoluyla hadis alma” konusudur. Üzerinde müstakil bir çalışma dahi yapılacak kadar geniş bir yelpazede incelenmesi gereken bu konuyla ilgili mücmelen şunları söyleyebiliriz: İslamiyet belirli bir takım deliller ve temeller üzerine ibtina etmiştir. İmam-ı Rabbânî ( Kuddise Sirruhu)’nin de buyurduğu üzere bir velinin keşfi ve kerameti şer’i delil olarak ortaya konamaz. Bu keşif ve keramet kendisini ve sevenlerini bağlar. Öyleyse keşfen sabit olduğu söylenen bir hadisin şeriatta yeni bir hüküm ihdas etmesi söz konusu olamaz. Ancak bu hadisle daha önce isnaden nakledilmiş hadislerle sabit olmuş bir hükmün teyidi söz konusu olabilir.
Konuyu biraz daha baş tarafından alacak olursak; Hz. Peygamber ﷺ “Kim beni rüyasında görürse muhakkak beni görmüştür. Zira Şeytan benim suretime temessül edemez” [102] buyurarak kendisinin rüyada görülmesinin hak olduğunu ifade etmiştir. Zaten hadisin başka bir rivayetinde “Kim beni rüyasında görürse muhakkak hakkı görmüştür” [103] şeklindeki ifade de bunu kanıtlamaktadır. Öyleyse bir kimsenin rüyasında Hz. Peygamber ﷺ ’i görmesi sâliha ve sâdıka olan rüyalar kapsamında değerlendirilir.
Allah (Celle Celâlühu) Şeytan’a rüya âleminde dahi olsa Peygamber-i zi şanın suretine girmeyi yasaklamıştır. [104] Aksi durumda Şeytan’ın bir müminin rüyasına Nebi ﷺ ’nin suretinde gelip meşru olmayan bir şeyi emretmesi gibi durumlar arız olabilir. Bu da Müslümanın zihninin bulanması ve farklı vesveselere düçar olmasına sebep olacaktır. Bundan dolayı olmalıdır ki Cenab-ı hak Şeytan’a bunu yasak kılmıştır. Tıpkı güncel hayatta Hz. Peygamber ﷺ ’in suretine girmesinin yasaklanması gibi.
Hz. Peygamber ﷺ ’in rüyada görülmesi suretiyle isnatla gelen hadislerin kendisine ait olup olmadığı yahut ihtilafa düşülen konularda hangisinin alınması gerektiğine dair ona soru sorulmasıyla ilgili bazı misaller mevcuttur. Nitekim İmam Müslim’in naklettiği rivayette Ali b. Müshir şöyle demiştir: Ben ve Hamza ez-Zeyyât Eban b. Ebî Ayyâş’tan bin kadar hadis işittim. Hamza’yla karşılaştığımda bana kendisinin Hz. Peygamber ﷺ ’i rüyasında görüp Eban b. Ebî Ayyâş’tan duyduğu hadisleri ona arz ettiğini ve Allah Resulü ’nün o hadislerden sadece beş veya altı gibi çok az bir kısmını onayladığını” söyledi. [105]
Yine Ukaylî’nin belirttiğine göre Ahmed b. Ali onlara şöyle demiştir: Ben Nebi ﷺ ’yi rüyamda gördüm ve ona “Eban b. Ebî Ayyâş’tan razı mısın?” dedim o da “ Hayır” dedi. [106] Bunlar ve benzerleri rivayetlerde bir takım hadis şeyhlerinin bazı ravilerin durumunu rüyada bizatihi Hz. Peygamber ﷺ ’e sordukları görülmektedir. Yani bu bir nevi Allah Resulü ﷺ ’ne cerh ve tadil yaptırmaktan ibarettir.
Kadı İyad’ın da ifade ettiği gibi bu rüyaların bir takım karışık rüyalar olduğu söylenemez. Çünkü hadis açık ve nettir. Ancak bu tarz rüyalarla şer’î bir hükmün sabit olması da beklenemez. Çünkü uyku hali rüyayı görenin zaptının ve tahkikinin devrede olduğu bir hal değildir. Hâlbuki hadis âlimleri bir ravinin şehadetinin ve rivayetinin kabul edilebilmesi için mütayakkız olması gibi bir takım şartlar üzerinde ittifak halindedirler.
Bu söylediklerimiz şer’i bir hüküm ispat eden rüya hakkındadır. Ama bir insan rüyasında Hz. Peygamber ﷺ’in kendisine mendup olan bir şeyi tavsiye ettiğini yahut yasak olan bir şeyden sakındırdığını görecek olsa bu rüyayla amel etmenin cevaziyeti konusunda ihtilaf yoktur. [107]
İmam et-Tirmizi’nin “Sünen” inde Husayf’tan rivayet ettiği “Resulullah’ı rüyamda gördüm ve “Ya Resulallah! İnsanlar teşehhüdde ihtilafa düştüler dedim. O da “İbn Mesud’un teşehhüdüne sarıl dedi” [108] şeklindeki rivayet de ihtilafa düşülen konularda hangisinin alınması gerektiğine dair ona soru sorulmasıyla ilgili olan kısma misal teşkil etmektedir. İsnâdî yönüyle en sahih rivayet olarak kabul edilen İbn Mesud teşehhüdünün böyle bir rüyayla teyit edilmesinin ercahiyetine katkıda bulunacağı şüphesizdir.
Keşif yoluyla hadis alınması yahut tashih edilmesi konusuna gelince; bu konu da hükmî açıdan rüyayla alınan hadisler konusundan farksızdır. Yani, keşif yoluyla alınan hadisle şer’î bir hükmün sabit olması mümkün değildir. Yalnız bu yolla alınan hadisle şeriatta sabit olan bir hükmün teyidi mümkün olabilir.Bazı sufiler “Yasin okunduğu şey içindir” gibi hadislerin keşfen sabit olduğundan hareketle bu hadisin sıhhatine hükmedip mevzu olmadığını söylemişlerdir. Maliki âlimlerden Muhakkık Allâme Sûfî Şeyh Muhammed İlîş bu konuda bir reddiye yapmıştır. Şeyhi de bu konuda ona bir reddiye yapmıştır. Ebu Gudde her ikisinin de görüşlerini nakletmiştir. [109] Yazının hacmini çok daha fazla kabartmamak adına nakletmiyoruz.
“Keşfu’l-Hafâ” sahibi İsmail el-Aclûnî keşfen hadis tashihi ve taz’ifine güvenilebileceğini ima edercesine kitabının mukaddimesinde Şeyh-i Ekber İbn Arâbî’den şunları nakletmektedir: Ravileri cihetiyle sahih olan bir hadisin keşif sahibi birisinin keşfinde bunu Resulullah ﷺ ’a sorup mevzu olduğunu bilmesiyle bu hadisin gayr-ı sahih olması mümkündür. Böyle bir kimse her ne kadar tariki sahih olduğundan dolayı hadis ehli bu hadisle amel etse de kendisi bu hadisle amel etmeyebilir. Senedinde bulunan uydurmacı birinden dolayı mevzu kabul edilen bir hadisin hadd-i zatında sahih olması da mümkündür. Zira keşif sahibinin, bunu Resulüllah ﷺ ’a ilham ederken Cebrail’i duymuş olması söz konusu olabilir. [110]
Bu sözü tenkit eden Merhum Ebu Gudde Aclûnî’nin bu sözü kabul edercesine nasıl naklettiğine dair hayretini bir türlü üzerinden atlatamadığını söyler. Zira ona göre böyle bir söz hadis âlimlerinin çalışmalarını boşa çıkaran bir sözdür. Buhari’yi şerh eden bir muhaddisin böyle bir sözü nakletmesi kendisini şaşırtmıştır. Tenkidine devam eden Ebu Gudde “Bu söze göre hadis âlimlerinin bir hadisi tashih ve taz’if etmelerinin hiçbir manasının olmayacağını söyler ve “Sünnet-i mutahharanın sübutü için ne zaman muhaddislerin sahih nakli ve sufilerin keşfi şeklinde iki tane kaynak olmuştur” der. [111]
Hadis sahasındaki otoritesinin makbullüğü herkesçe teslim edilmiş olan “Hakîmü’l-Ümme” Eşref Ali Tehânevî Urduca kaleme aldığı “Hakikatu’t-Tarika” ve “en-Nüketu’d-dakîka” isimli eserlerinin “Hadislerle tasavvuf” ismiyle çevirisi yapılmış kitabında şöyle der bu konuyla ilgili:
“İbn Ömer anlatıyor: Resulüllah omuzumdan tuttu ve şöyle buyurdu: “Dünya’da bir garip (yabancı) veya yoldan geçen bir yolcu gibi ol. Kendini kabir ehlinden say!”
Hadisten çıkan netice: Ölmeden önce ölünüz” sözünün teyidi. Bu söz halk arasında çok yaygındır. Hadis anlam olarak bu sözle aynıdır. “Ölmeden önce ölünüz” sözünü, bu hadisin mana ile rivayeti olarak kabul etmek mümkündür. Çünkü tasavvuf erbabının pek çok sözü hadis ismiyle meşhur olmuştur. Bu durum (onların bir kastından değil) bilakis ifadelerindeki manaların hadislerde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Netice olarak şunu diyebiliriz: Sufilere hadis uydurucusu demek haddi aşmaktır.” [112]
Kitabın başka bir yerinde de şöyle söylüyor et-Tehânevî (Rahimehullah):
“Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) ’den (rivayetle) Resulüllah ﷺ şöyle buyuruyor: Kim beni rüyada görürse gerçekten beni görmüştür. Çünkü Şeytan benim suretime giremez. Netice: Sufilerden bir kısmının sözlerinde geçen bazı ifadeler, hadis başlığı ile bulunmaktadır.Bundan dolayı pek çok zahir ehli, Sufileri hadis uydurucusu olarak görmektedirler. Fakat Allah korusun onların böyle bir büyük günahı işlemeleri imkânsızdır.
Bunun açıklaması şöyle olabilir:
Onlar keşif ve rüyada Peygamber Efendimiz ﷺ’den birkaç konuyu dinlemişler ve bundan dolayı dinledikleri şeyleri Hz. Peygamber ﷺ’e nispet etmişlerdir. Mesele bundan ibarettir. Zira bizzat hadisçiler rüyadaki hadisleri hadis lafzı diye tabir etmişlerdir. Mesela İmam Sâğânî “Meşariku’l-Envâr” da “اذا وضع العشاء” şeklinde başlayan hadisi rüya yoluyla naklettiğini söylemektedir. Aynı şekilde bunun gibi olan keşfî hadislere de hadis demek doğrudur.Elbette bunun şer’î kurallara aykırı olmaması şartı vardır. Tahkik ehlinin kelamında bu gibi konular ve hadisler bulunmaktadır. Burada şu konu kesindir: Bunlar doğrudur. Yukarıdaki hadis bu açıklamanın sahih ve itibar edilebileceğine delalet eder. Bazen rüyadaki hadisler mana ile de rivayet olunur. Başka bir yerde “kuntu kenzen…” konusu zikredilmiştir. Bu rivayet “Allah güzeldir” rivayetinin mana ile rivayeti olabilir. Bazen şöyle de olur: Hüsn-ü zan ile bir kitaptan bakarak veya zahirde salih olan bir raviden işiterek bunu sahih kabul edip naklettiler. Hadis tenkidi Sufilerin uğraştığı ilim değildir. Bunun için bu hataları onlardan affedilmiştir.” [113]
Buraya kadar naklettiğimiz ulema görüşlerinde müşterek olarak saptadığımız nokta şudur: Rüya ve keşif yoluyla alınan hadisler Şeriatta sabit olan bir hükmü teyit ederler ancak yeni bir hüküm vaz’ edemezler. Böyle bir hadisin sübutuna itikat edilmesinde de hiçbir beis yoktur. Yeter ki görülen rüya da şeriata muhalif bir şey olmasın. [114]
Bu noktada şöyle bir aklî kıyas yapılabilir: Biz Buhari vb. gibi kaynaklarda bulunan hadislerin Hz. Peygamber ﷺ ’den sabit olduğuna inanmaktayız. Bu inancımızı da bize bu hadisi nakleden ravilerin sika ve mutkin kimseler olmasına borçluyuz. Onların asla yalan konuşmayacağından hareketle bu hadisin Peygamber sözü olduğuna itikat etmekteyiz. Peki, böyle bir kısım senetlerde bulunan sahabî haricindeki ravilerin tamamından daha veralı ve takva olduğuna hüsn-ü zan ettiğimiz bir büyük velinin “Ben keşfimde yahut rüyamda Hz. Peygamber ﷺ ’i gördüm. Bana şöyle şöyle buyurdu” şeklindeki ihbarına neden inanmayalım? Bu habere inanmamıza engel teşkil edecek olan şey nedir, ne olabilir? Zahir senette bulunan ravilerin yalan konuşmayacağına hüsn-ü zan besleyen bizler böyle büyük velilerin yalan konuşabileceklerini tahayyül dahi edebilir miyiz?
Hele bir de bahsini yaptığımız hadis ehl-i keşfin ittifakıyla sabit olmuşsa şayet bunun inkârı mahrumiyeti gerektirir. Zira keşif ehlinin keşfinde yanılması mümkünse de hepsinin keşfinde batıl üzere ittifak etmeleri muhaldir. Bu tıpkı müçtehidin içtihadı gibidir. [115] Bir müçtehidin içtihadında yanılmasının her ne kadar imkaniyeti varsa da bütün müçtehitlerin batıl üzere söz birliği etmeleri mümkün değildir.
(Bir yazı daha devam edecek)
ÖMER FARUK KORKMAZ----------------------------------[102]Buhari, “Sahih”, Kitabu’l-Edeb, No: 5844, Müslim, “Sahih”, Kitabu’r-Rü’yâ, No: 6060 vd.[103]Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, XII/513, No: 7553, İbn Hibbân, “Sahih”, No:6051, Taberânî, “el-Mu’cemu’l-Kebir”, No: 14558, Bezzâr, “Müsned”, No: 7936, [104]Tercih edilen görüşe göre Şeytan bir cinnîdir. Bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, “en-Nübuvve ve’l-Enbiyâ”, 167-9,el-Mektebetu’l-Asriyye, Saydâ, Beyrut, 2003. Cinlerin ve Şeytanların farklı şekillere bürünmeleriyle ilgili Muhammed b. Abdillah eş-Şiblî’nin “Âkâmu’l-Mercan fî Ahkâmi’l-Cân”ının ilgili bölümü mütalaa edilmelidir. s. 19 vd. Daru’l-Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2012, B.III[106]Müslim, “Sahih”, Mukaddime, No: 89[102]İbn Hacer, “Mîzânu’l- İ’tidâl”, I/12, Celalettin es-Suyûtî, “Tahzîru’l-Havâs min Ekâzîbi’l-Kussâs”, s. 193, el-Mektebetu’l-İslâmi, Beyrut, 1984, B.II[107]Şebbir Ahmed el-Usmânî, “Fethu’l-Mülhim”, I/282-3, Daru’l-Kalem, Dımeşk, 2006, B.I[108]Tirmizi, “Sünen”, II/82 No: 289[109]Abdulfettah Ebu Gudde, “el-Masnû’ fi ma’rifeti’l-Hadisi’l-Mevzû tahkiki”, s. 216[110]İsmail el-Aclûnî, “Keşfu’l-Hafâ”, I/7, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2001[111]Ebu Gudde, “el-Masnû’ fi ma’rifeti’l-Hadisi’l-Mevzû tahkiki”, s. 273[112]Eşref Ali et-Tehânevî, “Hadislerle Tasavvuf”, s. 32, SEY-TAC yayınları, Nisan, 2009, Ankara[113]et-Tehânevî, “a.g.e.”, s. 284-5 [114]İzz b. Abdisselam, Hz. Peygamber’i malum şeklinden başka bir şekilde gören kişinin ayrıca rüyasında kendisine Şeriat’a ters şeyleri tavsiye etmesi vs. gibi durumlar da söz konusuysa böyle bir rüyanın Hz. Peygamber ﷺ ’ e nispet edilemeyeceğini söylemektedir. Bkz. İzz b. Abdisselam, “el-Fetâvâ”, s. 159, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan, 1986, B.I[115]İsmail Hakkı Bursevî, “Şerh-i Kebâir”, s. 47
Bu konuyla ilgili konuşurken değinmeden geçemeyeceğimiz bir mevzu da “rüya yoluyla yahut keşif yoluyla hadis alma” konusudur. Üzerinde müstakil bir çalışma dahi yapılacak kadar geniş bir yelpazede incelenmesi gereken bu konuyla ilgili mücmelen şunları söyleyebiliriz: İslamiyet belirli bir takım deliller ve temeller üzerine ibtina etmiştir. İmam-ı Rabbânî ( Kuddise Sirruhu)’nin de buyurduğu üzere bir velinin keşfi ve kerameti şer’i delil olarak ortaya konamaz. Bu keşif ve keramet kendisini ve sevenlerini bağlar. Öyleyse keşfen sabit olduğu söylenen bir hadisin şeriatta yeni bir hüküm ihdas etmesi söz konusu olamaz. Ancak bu hadisle daha önce isnaden nakledilmiş hadislerle sabit olmuş bir hükmün teyidi söz konusu olabilir.
Konuyu biraz daha baş tarafından alacak olursak; Hz. Peygamber ﷺ “Kim beni rüyasında görürse muhakkak beni görmüştür. Zira Şeytan benim suretime temessül edemez” [102] buyurarak kendisinin rüyada görülmesinin hak olduğunu ifade etmiştir. Zaten hadisin başka bir rivayetinde “Kim beni rüyasında görürse muhakkak hakkı görmüştür” [103] şeklindeki ifade de bunu kanıtlamaktadır. Öyleyse bir kimsenin rüyasında Hz. Peygamber ﷺ ’i görmesi sâliha ve sâdıka olan rüyalar kapsamında değerlendirilir.
Allah (Celle Celâlühu) Şeytan’a rüya âleminde dahi olsa Peygamber-i zi şanın suretine girmeyi yasaklamıştır. [104] Aksi durumda Şeytan’ın bir müminin rüyasına Nebi ﷺ ’nin suretinde gelip meşru olmayan bir şeyi emretmesi gibi durumlar arız olabilir. Bu da Müslümanın zihninin bulanması ve farklı vesveselere düçar olmasına sebep olacaktır. Bundan dolayı olmalıdır ki Cenab-ı hak Şeytan’a bunu yasak kılmıştır. Tıpkı güncel hayatta Hz. Peygamber ﷺ ’in suretine girmesinin yasaklanması gibi.
Hz. Peygamber ﷺ ’in rüyada görülmesi suretiyle isnatla gelen hadislerin kendisine ait olup olmadığı yahut ihtilafa düşülen konularda hangisinin alınması gerektiğine dair ona soru sorulmasıyla ilgili bazı misaller mevcuttur. Nitekim İmam Müslim’in naklettiği rivayette Ali b. Müshir şöyle demiştir: Ben ve Hamza ez-Zeyyât Eban b. Ebî Ayyâş’tan bin kadar hadis işittim. Hamza’yla karşılaştığımda bana kendisinin Hz. Peygamber ﷺ ’i rüyasında görüp Eban b. Ebî Ayyâş’tan duyduğu hadisleri ona arz ettiğini ve Allah Resulü ’nün o hadislerden sadece beş veya altı gibi çok az bir kısmını onayladığını” söyledi. [105]
Yine Ukaylî’nin belirttiğine göre Ahmed b. Ali onlara şöyle demiştir: Ben Nebi ﷺ ’yi rüyamda gördüm ve ona “Eban b. Ebî Ayyâş’tan razı mısın?” dedim o da “ Hayır” dedi. [106] Bunlar ve benzerleri rivayetlerde bir takım hadis şeyhlerinin bazı ravilerin durumunu rüyada bizatihi Hz. Peygamber ﷺ ’e sordukları görülmektedir. Yani bu bir nevi Allah Resulü ﷺ ’ne cerh ve tadil yaptırmaktan ibarettir.
Kadı İyad’ın da ifade ettiği gibi bu rüyaların bir takım karışık rüyalar olduğu söylenemez. Çünkü hadis açık ve nettir. Ancak bu tarz rüyalarla şer’î bir hükmün sabit olması da beklenemez. Çünkü uyku hali rüyayı görenin zaptının ve tahkikinin devrede olduğu bir hal değildir. Hâlbuki hadis âlimleri bir ravinin şehadetinin ve rivayetinin kabul edilebilmesi için mütayakkız olması gibi bir takım şartlar üzerinde ittifak halindedirler.
Bu söylediklerimiz şer’i bir hüküm ispat eden rüya hakkındadır. Ama bir insan rüyasında Hz. Peygamber ﷺ’in kendisine mendup olan bir şeyi tavsiye ettiğini yahut yasak olan bir şeyden sakındırdığını görecek olsa bu rüyayla amel etmenin cevaziyeti konusunda ihtilaf yoktur. [107]
İmam et-Tirmizi’nin “Sünen” inde Husayf’tan rivayet ettiği “Resulullah’ı rüyamda gördüm ve “Ya Resulallah! İnsanlar teşehhüdde ihtilafa düştüler dedim. O da “İbn Mesud’un teşehhüdüne sarıl dedi” [108] şeklindeki rivayet de ihtilafa düşülen konularda hangisinin alınması gerektiğine dair ona soru sorulmasıyla ilgili olan kısma misal teşkil etmektedir. İsnâdî yönüyle en sahih rivayet olarak kabul edilen İbn Mesud teşehhüdünün böyle bir rüyayla teyit edilmesinin ercahiyetine katkıda bulunacağı şüphesizdir.
Keşif yoluyla hadis alınması yahut tashih edilmesi konusuna gelince; bu konu da hükmî açıdan rüyayla alınan hadisler konusundan farksızdır. Yani, keşif yoluyla alınan hadisle şer’î bir hükmün sabit olması mümkün değildir. Yalnız bu yolla alınan hadisle şeriatta sabit olan bir hükmün teyidi mümkün olabilir.Bazı sufiler “Yasin okunduğu şey içindir” gibi hadislerin keşfen sabit olduğundan hareketle bu hadisin sıhhatine hükmedip mevzu olmadığını söylemişlerdir. Maliki âlimlerden Muhakkık Allâme Sûfî Şeyh Muhammed İlîş bu konuda bir reddiye yapmıştır. Şeyhi de bu konuda ona bir reddiye yapmıştır. Ebu Gudde her ikisinin de görüşlerini nakletmiştir. [109] Yazının hacmini çok daha fazla kabartmamak adına nakletmiyoruz.
“Keşfu’l-Hafâ” sahibi İsmail el-Aclûnî keşfen hadis tashihi ve taz’ifine güvenilebileceğini ima edercesine kitabının mukaddimesinde Şeyh-i Ekber İbn Arâbî’den şunları nakletmektedir: Ravileri cihetiyle sahih olan bir hadisin keşif sahibi birisinin keşfinde bunu Resulullah ﷺ ’a sorup mevzu olduğunu bilmesiyle bu hadisin gayr-ı sahih olması mümkündür. Böyle bir kimse her ne kadar tariki sahih olduğundan dolayı hadis ehli bu hadisle amel etse de kendisi bu hadisle amel etmeyebilir. Senedinde bulunan uydurmacı birinden dolayı mevzu kabul edilen bir hadisin hadd-i zatında sahih olması da mümkündür. Zira keşif sahibinin, bunu Resulüllah ﷺ ’a ilham ederken Cebrail’i duymuş olması söz konusu olabilir. [110]
Bu sözü tenkit eden Merhum Ebu Gudde Aclûnî’nin bu sözü kabul edercesine nasıl naklettiğine dair hayretini bir türlü üzerinden atlatamadığını söyler. Zira ona göre böyle bir söz hadis âlimlerinin çalışmalarını boşa çıkaran bir sözdür. Buhari’yi şerh eden bir muhaddisin böyle bir sözü nakletmesi kendisini şaşırtmıştır. Tenkidine devam eden Ebu Gudde “Bu söze göre hadis âlimlerinin bir hadisi tashih ve taz’if etmelerinin hiçbir manasının olmayacağını söyler ve “Sünnet-i mutahharanın sübutü için ne zaman muhaddislerin sahih nakli ve sufilerin keşfi şeklinde iki tane kaynak olmuştur” der. [111]
Hadis sahasındaki otoritesinin makbullüğü herkesçe teslim edilmiş olan “Hakîmü’l-Ümme” Eşref Ali Tehânevî Urduca kaleme aldığı “Hakikatu’t-Tarika” ve “en-Nüketu’d-dakîka” isimli eserlerinin “Hadislerle tasavvuf” ismiyle çevirisi yapılmış kitabında şöyle der bu konuyla ilgili:
“İbn Ömer anlatıyor: Resulüllah omuzumdan tuttu ve şöyle buyurdu: “Dünya’da bir garip (yabancı) veya yoldan geçen bir yolcu gibi ol. Kendini kabir ehlinden say!”
Hadisten çıkan netice: Ölmeden önce ölünüz” sözünün teyidi. Bu söz halk arasında çok yaygındır. Hadis anlam olarak bu sözle aynıdır. “Ölmeden önce ölünüz” sözünü, bu hadisin mana ile rivayeti olarak kabul etmek mümkündür. Çünkü tasavvuf erbabının pek çok sözü hadis ismiyle meşhur olmuştur. Bu durum (onların bir kastından değil) bilakis ifadelerindeki manaların hadislerde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Netice olarak şunu diyebiliriz: Sufilere hadis uydurucusu demek haddi aşmaktır.” [112]
Kitabın başka bir yerinde de şöyle söylüyor et-Tehânevî (Rahimehullah):
“Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) ’den (rivayetle) Resulüllah ﷺ şöyle buyuruyor: Kim beni rüyada görürse gerçekten beni görmüştür. Çünkü Şeytan benim suretime giremez. Netice: Sufilerden bir kısmının sözlerinde geçen bazı ifadeler, hadis başlığı ile bulunmaktadır.Bundan dolayı pek çok zahir ehli, Sufileri hadis uydurucusu olarak görmektedirler. Fakat Allah korusun onların böyle bir büyük günahı işlemeleri imkânsızdır.
Bunun açıklaması şöyle olabilir:
Onlar keşif ve rüyada Peygamber Efendimiz ﷺ’den birkaç konuyu dinlemişler ve bundan dolayı dinledikleri şeyleri Hz. Peygamber ﷺ’e nispet etmişlerdir. Mesele bundan ibarettir. Zira bizzat hadisçiler rüyadaki hadisleri hadis lafzı diye tabir etmişlerdir. Mesela İmam Sâğânî “Meşariku’l-Envâr” da “اذا وضع العشاء” şeklinde başlayan hadisi rüya yoluyla naklettiğini söylemektedir. Aynı şekilde bunun gibi olan keşfî hadislere de hadis demek doğrudur.Elbette bunun şer’î kurallara aykırı olmaması şartı vardır. Tahkik ehlinin kelamında bu gibi konular ve hadisler bulunmaktadır. Burada şu konu kesindir: Bunlar doğrudur. Yukarıdaki hadis bu açıklamanın sahih ve itibar edilebileceğine delalet eder. Bazen rüyadaki hadisler mana ile de rivayet olunur. Başka bir yerde “kuntu kenzen…” konusu zikredilmiştir. Bu rivayet “Allah güzeldir” rivayetinin mana ile rivayeti olabilir. Bazen şöyle de olur: Hüsn-ü zan ile bir kitaptan bakarak veya zahirde salih olan bir raviden işiterek bunu sahih kabul edip naklettiler. Hadis tenkidi Sufilerin uğraştığı ilim değildir. Bunun için bu hataları onlardan affedilmiştir.” [113]
Buraya kadar naklettiğimiz ulema görüşlerinde müşterek olarak saptadığımız nokta şudur: Rüya ve keşif yoluyla alınan hadisler Şeriatta sabit olan bir hükmü teyit ederler ancak yeni bir hüküm vaz’ edemezler. Böyle bir hadisin sübutuna itikat edilmesinde de hiçbir beis yoktur. Yeter ki görülen rüya da şeriata muhalif bir şey olmasın. [114]
Bu noktada şöyle bir aklî kıyas yapılabilir: Biz Buhari vb. gibi kaynaklarda bulunan hadislerin Hz. Peygamber ﷺ ’den sabit olduğuna inanmaktayız. Bu inancımızı da bize bu hadisi nakleden ravilerin sika ve mutkin kimseler olmasına borçluyuz. Onların asla yalan konuşmayacağından hareketle bu hadisin Peygamber sözü olduğuna itikat etmekteyiz. Peki, böyle bir kısım senetlerde bulunan sahabî haricindeki ravilerin tamamından daha veralı ve takva olduğuna hüsn-ü zan ettiğimiz bir büyük velinin “Ben keşfimde yahut rüyamda Hz. Peygamber ﷺ ’i gördüm. Bana şöyle şöyle buyurdu” şeklindeki ihbarına neden inanmayalım? Bu habere inanmamıza engel teşkil edecek olan şey nedir, ne olabilir? Zahir senette bulunan ravilerin yalan konuşmayacağına hüsn-ü zan besleyen bizler böyle büyük velilerin yalan konuşabileceklerini tahayyül dahi edebilir miyiz?
Hele bir de bahsini yaptığımız hadis ehl-i keşfin ittifakıyla sabit olmuşsa şayet bunun inkârı mahrumiyeti gerektirir. Zira keşif ehlinin keşfinde yanılması mümkünse de hepsinin keşfinde batıl üzere ittifak etmeleri muhaldir. Bu tıpkı müçtehidin içtihadı gibidir. [115] Bir müçtehidin içtihadında yanılmasının her ne kadar imkaniyeti varsa da bütün müçtehitlerin batıl üzere söz birliği etmeleri mümkün değildir.
(Bir yazı daha devam edecek)
ÖMER FARUK KORKMAZ----------------------------------[102]Buhari, “Sahih”, Kitabu’l-Edeb, No: 5844, Müslim, “Sahih”, Kitabu’r-Rü’yâ, No: 6060 vd.[103]Ahmed b. Hanbel, “Müsned”, XII/513, No: 7553, İbn Hibbân, “Sahih”, No:6051, Taberânî, “el-Mu’cemu’l-Kebir”, No: 14558, Bezzâr, “Müsned”, No: 7936, [104]Tercih edilen görüşe göre Şeytan bir cinnîdir. Bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, “en-Nübuvve ve’l-Enbiyâ”, 167-9,el-Mektebetu’l-Asriyye, Saydâ, Beyrut, 2003. Cinlerin ve Şeytanların farklı şekillere bürünmeleriyle ilgili Muhammed b. Abdillah eş-Şiblî’nin “Âkâmu’l-Mercan fî Ahkâmi’l-Cân”ının ilgili bölümü mütalaa edilmelidir. s. 19 vd. Daru’l-Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2012, B.III[106]Müslim, “Sahih”, Mukaddime, No: 89[102]İbn Hacer, “Mîzânu’l- İ’tidâl”, I/12, Celalettin es-Suyûtî, “Tahzîru’l-Havâs min Ekâzîbi’l-Kussâs”, s. 193, el-Mektebetu’l-İslâmi, Beyrut, 1984, B.II[107]Şebbir Ahmed el-Usmânî, “Fethu’l-Mülhim”, I/282-3, Daru’l-Kalem, Dımeşk, 2006, B.I[108]Tirmizi, “Sünen”, II/82 No: 289[109]Abdulfettah Ebu Gudde, “el-Masnû’ fi ma’rifeti’l-Hadisi’l-Mevzû tahkiki”, s. 216[110]İsmail el-Aclûnî, “Keşfu’l-Hafâ”, I/7, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, 2001[111]Ebu Gudde, “el-Masnû’ fi ma’rifeti’l-Hadisi’l-Mevzû tahkiki”, s. 273[112]Eşref Ali et-Tehânevî, “Hadislerle Tasavvuf”, s. 32, SEY-TAC yayınları, Nisan, 2009, Ankara[113]et-Tehânevî, “a.g.e.”, s. 284-5 [114]İzz b. Abdisselam, Hz. Peygamber’i malum şeklinden başka bir şekilde gören kişinin ayrıca rüyasında kendisine Şeriat’a ters şeyleri tavsiye etmesi vs. gibi durumlar da söz konusuysa böyle bir rüyanın Hz. Peygamber ﷺ ’ e nispet edilemeyeceğini söylemektedir. Bkz. İzz b. Abdisselam, “el-Fetâvâ”, s. 159, Daru’l-Ma’rife, Beyrut-Lübnan, 1986, B.I[115]İsmail Hakkı Bursevî, “Şerh-i Kebâir”, s. 47
Yazar: Ehli Sünnet Vel Cemaat Müdafaa
0 yorum:
Yorum Gönder