Featured Posts

DİYALOG MESELESİ-2


Besmele, hamdele ve salat-ü selamdan sonra… İslam bir bütündür. Ayetler ve hadisler birbirlerini açıklar. Bir ayet-i kerimeyi ya da bir hadis-i şerifi alıp diğerlerini görmezden gelerek hüküm vermek asla doğru değildir. Bu tavır Kur’an-ı Kerimde çok ağır ifadelerle reddedilmiştir. Nitekim Nisa suresinin 151-152. ayeti kerimelerinde Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz o (Yahudi ve Hristiyanlara mensup) kimseler ki; Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberleri arasında ayırım yapmak isterler ve: “(Peygamberlerle kitaplardan) bir kısm(ın)a inanırız, bir kısmı(nı) inkâr ederiz!” derler ve işte böylece bu (anlatıla)n (küfürle iman yol)lar(ı) arasında (orta) bir yol edinmek isterler! İşte onlar, hakikaten kâfirlerin ta kendileridir! Biz de o kâfirler için çok alçaltıcı pek büyük bir azap hazırlamışızdır.” Mahmud Efendi Hazretlerinin “Kuran-ı Mecid ve Tefsirli Melali Alisi” isimli enfes eserinde bu ayet-i kerimeye dair şu izaha yer verilmiştir: “Bu ayet-i celilelerden anlaşıldığı üzere; peygamberlerin birine dahi inanmayarak aralarında ayrım gözetenler gerçek manada kâfirlerdir. Dolayısıyla günümüzdeki bazı âlim geçinen kimselerin Bakara Sûresi 62. ayet-i kerimesinde zikredilen “Allah’a ve ahiret gününe iman” bir de “Salih amel işlemek” şartlarıyla yetinerek, peygamberlerin tümüne iman şartı gözetmeksizin Yahudi ve Hristiyanların da cennete gideceklerini söylemeleri öyle bir dalâlettir ki, asr-ı saadetten günümüze değin hiçbir Müslüman böyle bir şey söylememiş ve bu fikirde bulunmamıştır. Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerîm’in ayetleri arasında hiçbir çelişki söz konusu olamaz. Ama bu husus, ayetlerin tamamı birlikte değerlendirildiği zaman meydana çıkar. Yoksa bir ayette bulunan bazı şartlarla yetinip diğer ayetlerde bulunan şartları göz ardı etmek, insanı inanç ve amel yönünden büyük yanlışlara götürebilir. Nitekim burada; Allah’a imandan sonra, peygamberlere inanma şartı özellikle belirtilmiş ve onlardan hiçbiri arasında iman bakımından ayırım yapmamak gerektiği, aksi takdirde kişinin hakikî manada kâfir olacağı ifade edilmiştir. Bir sonraki ayet-i kerimede de, ancak peygamberler arasında ayrım yapmayanlara mükâfat verileceği açıkça zikredilmiştir.  Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gibi en büyük peygambere inanmadıkları için Allah-u Teâlâ’nın kâfir olarak nitelediği ve alçaltıcı azap tehdidinde bulunduğu kâfirleri, özellikle Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`e düşmanlık ve hakarette ileri giden Yahudi ve Hristiyanları cennetle müjdelemek, hem de bunu Kur’an-ı Kerîm’in bu konudaki sarih beyanlarına rağmen yapmak, kişinin imanını sağlam bırakmayacak bir inanç tehlikesidir.”(Kur’an-ı Mecid ve Tefsirli Meal-i Alisi) Değil sadece kelime-i tevhidin birinci kısmı ile iktifa etmek ikinci kısmı bile diğer İslam’ın şartları olmaksızın (onlara da inanmadan) yeterli değildir. Çünkü, gök kubbenin altında Kur’an’dan sonraki en sağlam kitap olan Buharî’de naklolunan bir hadis-i şerifte Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah(-u Teâlâ)’dan başka hiç bir ilâh olmadığına ve Muhammed (Aleyhisselâm)’ın onun Rasûlü (elçisi) olduğuna şehadet edinceye (dilleriyle iman kelimesini okuyuncaya) kadar ve beş vakit namazı hakkıyla kılıp, zekâtlarını verinceye kadar insanlarla muharebe etmemle emrolundum. Bunu yaptıkları zaman benden mallarını ve kanlarını kurtarmış olurlar, ancak İslâm hakkı müstesna (kul hakkı ve hudud-i şeri’ye, şeriatın hadleri, cezaları müstesna, şöyle ki: Hırsızlık, zina, gasp gibi suç işlerlerse cezalarını çekerler) Yine de, hesapları Allah(-u Teâlây)’a aittir. (İman ve amellerindeki niyet ve samimiyeti ancak Mevlâ Teâlâ bilir).” Ashab-ı kiramın Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra zekât vermeyi kabul etmeyen kabilelerle mürted oldukları (dinden çıktıkları ) için savaştıkları herkesin malumudur. Kaldı ki onlar namaz da kılıyor oruç da tutuyorlardı. Dini kaynağından öğrenen, vahye şahit olan, bizzat Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Kur’an’la talim ve terbiye ettiği ilk ve tek nesil olan ashab-ı kiramın bu tavrı ile bu günkü diyalogcuların yaptıklarını karşılaştırınca iman ehli hiçbir kimsede zerre miskali şüphe kalması düşünülemez. Ancak Allah’ın kalplerine mühür vurduğu kimseler müstesna… Hidayet ancak Allah’tandır. Yalnız O’na tevekkül eder ve O’na yöneliriz…

ŞEFİK KOCAMAN HOCAEFENDİ. VAHDET GAZETESİ 26.04.2016
Paylaş: Google Plus

Yazar: Ehli Sünnet Vel Cemaat Müdafaa

    Blogger Yorumları
    Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder