Featured Posts

MEVZU HADİSLER KONUSUNDAKİ TUTUMUMUZ (8)

I. Bir eserin içerisinde yer alan rivayetleri isnatlarını incelemeksizin sadece müelliflerinin muhteremliği, büyüklüğü yahut her hangi bir meziyetine atfen kabul edecek olursak önümüze çıkacak bazı müşkilleri nasıl çözeceğimiz merak konusu olur. Söz gelimi, İmam Celalettin el-Mahalli ve Suyutî (Rahimehumellah)’nin kaleme aldıkları “Celaleyn” tefsiri yahut İmam en-Nesefî’nin kaleme aldığı “Medariku’t-Tenzîl” isimli tefsir, yazıldıklarından bu yana ellerde ve dillerdeki mütedavelliğini korumuş kitaplardır. Halen ders halkalarında tedris edilen ve müellifleri rahmetlerle anılan eserlerdir. Burası müsellem. Yalnız bu tefsirlerde ve bunlar gibi kıymetli tefsirlerde yer alan bazı problemli rivayetleri ne yapacağız?

Mesela, Allah Resûlü’nün evlatlığı Zeyd b. Harise’nin hanımı Zeynep binti Cahş (Radıyallahu Anhuma)’ı boşama hadisenin anlatıldığı ayetleri tefsir sadedinde din düşmanları tarafından uydurulmuş, Hz. Peygamber ﷺ ’in şanına hiç de uygun düşmeyecek bir rivayet vardır. Bu rivayete göre “Hz. Peygamber ﷺ Zeynep binti Cahş (Radıyallahu Anha)’i Zeyd b. Harise (Radıyallahu Anh) ile birlikteyken görmüş ve ona âşık olmuştur. Bunun üzerine Allah Resulü kalbinden Zeyd b. Harise’ nin ondan ayrılması ve kendisinin Zeynep’le evlenmesini geçirmiştir. İşte ayette bahsi yapılan Peygamber’in içinde gizleyip de daha sonradan Allah’ın ortaya çıkardığı şey budur.”

Zührî, Bekir b. el-Alâ, Kuşeyri ve Ebubekir b. Arabi gibi tahkik ehli âlimler bu ayet hakkındaki böyle bir tefsirin batıl ve mesnetsiz olduğunu doğru tefsirin “Peygamber ﷺ ’in bilip de gizlediği şeyin sadece Zeyd’in ondan ayrılacağı mevzusu olduğunu söylemektedirler. Buna rağmen yukarıda ismi geçen tefsirler bu ayetin tefsirinde Hz. Peygamber ﷺ ’in şanına yakışmayan bu rivayeti zikretmektedirler.[93] Ayetler hakkındaki rivayetleri sıhhat ve adem-i sıhhat cihetiyle incelemede müracaat kaynağımız olan İbn Kesir’e baktığımızda bu mahalde İbn Kesir’in “İbn Cerir ve İbn Ebî Hatim bu konuda seleften gelen bir takım rivayetler zikrettiler. Bizse bu rivayetlerin sahih olmamasından dolayı zikrinden yüz çevirdik” dediğini görüyoruz.[94]

Bu misal dahi bize, her hangi bir meselede doğruyu arama talebinde olduğumuzda müracaat edeceğimiz eserlerin ne gayeyle yazıldığını ve hangi konuda hangi esere bakmamız lazım geldiğini iyi tespit etmemiz gerektiğini anlatıyor. Bütün bunlardan sonra bizlerin kalkıp bu hadiseyi nakledip eserlerine alan İmam Mahalli ve İmam Nesefî gibi âlimlerin muhteremliğine bakarak “bu zatlar bu rivayeti kitaplarına nakledilmesi için aldılar. Öyleyse ben orada bu rivayeti gördüysem naklederim” demesi doğru olabilir mi? Yahut bu rivayeti nakletmeyip de gerekli detayı bize veren konunun uzmanı İbn Kesir’i dinlersek İmam Nesefî’nin bizden davacı olacağını iddia edebilir miyiz?

II. Bu konuya diğer bir misal olarak Yusuf (Aleyhisselam) kıssasındaki şu rivayeti zikredebiliriz: el-Firyâbî, İbn Cerir, İbnu’l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu’ş-Şeyh ve el-Beyhakî’ nin rivayetine göre Melik kadınları toplayıp onlara Yusuf (Aleyhisselam)’tan murat almak isteyip istemediklerini sorar. Melik’in hanımı da Kur’an’ın ifadesiyle: “Şimdi hak yerini buldu. Gide gele hilekârca onu kendi nefsinden ben istedim. Şüphesiz ki o doğru kimselerdendir”[95] dediler. Bunun üzerine Yusuf (Aleyhisselam) “İşte bu o (Aziz) bilsin diyedir ki; gerçekten ben ona gıyabında hainlik yapmadım ve elbette Allah hainlerin hilesini geçerli kılmayacaktır” demiştir. İşte Yusuf (Aleyhisselam) bu sözü söylediği esnada Cebrail (Aleyhisselam) kendisine görünüp göz işareti yaparak “Ona meylettiğin zamanda da mı (hainlik yapmadın?)[96] demiştir.

Bu rivayete göre Cebrail (Aleyhisselam) Yusuf (Aleyhisselam) ’u yalanı üzerine yakalamış ve ikaz etmiş oluyor. Her şeyden önce böyle bir şeyin aklen tahakkuku mümkün müdür? Yani bir Peygamber Melik’e hainlik yapmadığını söyleyecek, beri yandan Cebrail (Aleyhisselam) tabir yerindeyse onu yalanı üzere yakalayacak. Mine’l-Garâib? Bu işin mahza mantık boyutu. İşin rivayet ciheti de bu rivayetin tamamen bir uydurmaca ve desiseden ibaret olduğunu ortaya koymaktadır.[97] Durum böyleyken bizler bu rivayetin bazı muteber âlimlerin eserlerinde yer alıyor olmasından hareket ederek bunları nakledersek ne denli isabetli bir iş yapmış oluruz?

III. İmam el-Beğavi ve İmam es-Suyûtî’nin Sâd süresinin 21. Ayet-i kerimesi ve akabindeki ayetler sadedinde zikrettikleri Davud (Aleyhisselam) kıssası da bu meyanda misal olarak zikredebileceğimiz örneklerdendir. Bu rivayete göre Davud (Aleyhisselam) bir keresinde kendi kendine “Şayet imtihan olursa korunup aldanmayacağını” söylenmişti.

Bunun üzerine kendisine “sen imtihan olunacaksın ve imtihan olunacağın günü de bileceksin, tedbirini al!” denilmişti. Zamanı gelince ona “bu gün senin imtihan edileceğin gündür” denildi. O da Zebur’u alıp mihraba girdi ve kapısını kapattı. Hizmetçisini de kapısında oturtarak “Bu gün kimseye izin verme!” dedi. Bir ara Zebur okurken yakınında bir kanatlı hayvanın uçtuğunu gördü ve onu yakalama imkânına sahip oldu. O hayvan da uçup mihrabın oyuğuna düştü. Onu almak için yaklaştığında kuş tekrardan uçtu. Nereye düştüğünü gözetlemek için ona bakan Davud (Aleyhisselam)’un gözü bir su birikintisi (yapma havuz) un yanında hayzından yıkanan bir kadına ilişti.

Kadın Davud (Aleyhisselam)’un gölgesini gördüğünde saç örgüsünü açtı ve cesedini onunla örttü. Kadının kocası da Allah yolunda savaşa gitmişti. (Kadına âşık olan) Davud (Aleyhisselam) ordu komutanına mektup yazarak kadının kocasını “tabutu taşıyanlar” bölüğüne almasını söyler. Çünkü tabutu taşıyanlar ya fethe mazhar olur ya da öldürülürlerdi. Bu emri alan komutan da kadının kocasını tabutu taşıyanlar bölümüne alınca adam öldürüldü.[98]

Bu batıl ve çirkin rivayet bazı eserlerimizde sadece sahabeden nakledilmekle kalmamış bilakis Hz. Peygamber ﷺ ’e dahi nispet edilmiştir. Hakîm-i Tirmizî’nin “Nevadiru’l-Usûl” ünde zikredildiği gibi. Böyle bir hadise sırf bu büyük insanların eserlerinde rivayet olarak yer aldı diye biz bunları nakledelim mi şimdi?

IV. Son bir misal olarak da şunu zikredebiliriz: Yine Beğavi, Kurtubî, Sa’lebî, Nesefî, Beyzâvî gibi birçok muteber tefsirlerde yer alan bir rivayete göre “Hz. Peygamber ﷺ ’in arkasında güzel bir kadın namaza durmaktaydı. Hatta olayı nakleden İbn Abbas “Hayır! Vallahi onun kadar güzelini görmedim” diyordu. İnsanlar namaza durduklarında bir kısmı onu görmemek için ön tarafa geçiyorlar bir kısmı da arkada durup rükûa gittiklerinde koltuklarının altından ona bakıyorlardı.”

Rivayette ona bakan kimselerin bilcümle münafıklardan oluştuğu şeklinde herhangi bir kayıt yok. Sırf bu tefsirlerde yer aldı diye sahabe hakkında böylesine nahoş bir manzara arz eden bu rivayeti kabul mü etmeliyiz? Oysa bu iş için müracaat kaynağımız olan İbn Kesir “Bu cidden garip bir hadistir. (…) Bunda şiddetli nekâret vardır” demektedir. İbn Kesir’e bakıp rivayetin böylesine gayr-ı mutemed bir rivayet olduğunu öğrenmemiz hem ilmi usul ve emanete riayet açısından ve hem de sahabeye hüsn-ü zannımızı muhafaza açısından daha güzel olmaz mı?[99]

(Devam edecek)

ÖMER FARUK KORKMAZ------------------------------- [93] Celalettin el-Mahallî, “Tefsiru’l-Celaleyn”, III/70 Mektebetu’l-Büşrâ, Karaçi, Pakistan, Abdullah en-Nesefî, “Medâriku’t-Tenzîl”, III/387, el-Mektebetu’t-Tevfîkıyye, Mısır [94] İbn Kesir, “Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm”, III/599, Daru’l-Hadis, Kahire, 2003[95] Kur’an, Yusuf, 51[96] Bu konuda hakeza İmam Suyuti gibi büyük bir zat ilgili ayette yer alan ifadeleri Yusuf (Aleyhisselam)’un ona meylettiği şeklinde yazmıştır. Buna göre ” هم بها” ifadesi “لولا” nın şartı olmaktadır. Lakin bu tefsir de tahkik ehli müfessirler tarafından batıl bir tefsir olarak nitelendirilmiştir. Bu mevzunun güzel bir tahlili için bkz. Abdullah Sıddîk el-Ğumârî, “Bidau’t-Tefâsîr”, s. 54 Mektebetu’l-Kâhire, 2010, B.III [97] Bu konuyla ilgili Muhammed Ebu Şehbe’nin “el-İsrailiyyât ve’l-Mevdûât fî kütübi’t-Tefsir”ine bakılabilir. s. 219 vd. Mektebetu’s-Sünne, Kahire, 2006, B.II[98] Celalettin es-Suyûtî, “ed-Dürru’l-Mensûr”, V/300-302[99] İbn Kesir, “Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm”, IV/11, Daru’l-Kitabi’l-Arabî, Beyrut-Lübnan, 2011, Ayrıca bkz. İbn Hacer, “el-Hâdi’l-Kâf”, s. 93
Paylaş: Google Plus

Yazar: Ehli Sünnet Vel Cemaat Müdafaa

    Blogger Yorumları
    Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder