Featured Posts

MEVZU HADİSLER KONUSUNDAKİ TUTUMUMUZ (4)


[Mevzu hadis nakletmenin hükmü]

Ehl-i sünnet âlimlerin ittifakıyla mevzu olan bir hadisin nakledilmesi –mevzu olduğunu belirtme kastıyla nakledilmesi haricinde- haramdır.[56] Hatta büyük günahtır.[57] Zira Hz. Peygamber ﷺ “Kim benim üzerime kasıtlı yalan uydurursa ateşte oturacağı yeri hazırlasın.”[58] Buyurarak kendisine hadis uydurmanın ne denli bir tehdide düçar olmak anlamına geleceğini tasrih buyurmuştur.

Ehl-i sünnet âlimler bu konuda ittifak halindedirler. Ebubekir es-Sem’ânî’den nakledildiğine göre Kerrâmiye fırkasından bazıları bu konuda ehl-i sünnet ulemaya ihtilaf etmiş ve her hangi bir sevap ve günahla taalluku olmayan konularda hadis uydurmanın caiz olacağını söylemişlerdir. Bu görüşlerine delil olarak da konuyla ilgili hadiste Allah Resulü ﷺ’nün “عَلَيَّ” ifadesini kullandığını ve bunun da “Kim benim aleyhime hadis uydurup benim mecnun veya sihirbaz olduğumu söylerse ateşte oturacağı yeri hazırlasın” anlamına geleceğini söylemişlerdir.[59] Bu husustaki şüphelerini şöyle sıralamamız mümkündür:

I. Hz. Peygamber’e yalan uydurmakla ilgili tehdit içerikli hadis, bir kavme gidip Hz. Peygamber ﷺ’in elçisi olduğunu söyleyerek onların kanları ve malları hususunda hüküm veren bir adam hakkında söylenmiştir. Bu adamın yaptığı fiil Allah Resulü ’ne ulaşınca bu sözü buyurmuştur. Öyleyse bu sözü onun adına güzel şeyler uyduran kimse hakkında söylemek doğru olmaz.

II. Bu hadis Hz. Peygamber ﷺ ’i ayıplamak ve kötülemek amacıyla hadis uyduran kimseler hakkındadır. Bu söylediğimizin delili de şudur: Allah Resulü ﷺ ashabına ““Kim benim üzerime kasıtlı yalan uydurursa ateşte oturacağı yeri hazırlasın.” Buyurunca bu söz ashab-ı kirama ağır gelmiş ve “Ya Resulellah! Biz senden bir takım hadisler işitiyor ve ziyade noksan, takdim-tehir yapabiliyoruz” demişler bunun üzerine Hz. Peygamber ﷺ “ Ben bunu kastetmedim. Benim kastım İslâm’ı ayıplamak ve beni ayıplamak kastıyla benim üzerime hadis uyduran adamdır” buyurmuştur.

III. Her hangi bir hadis insanları bir hayra teşvik yahut bir günahtan sakındırma (terğib-terhib) hakkında uydurulduğunda bu Peygamber ﷺ’in lehinde hadis uydurmaktır aleyhinde değil. Hadisin vaidi ise aleyhinde hadis uyduranlar hakkındadır.

IV. Peygamber ﷺ bu hadisin bazı rivayetlerinde şöyle buyurmuştur: “Kim insanları saptırmak için benim üzerime hadis uydurursa ateşte oturacağı yeri hazırlasın.” Görüldüğü gibi; hadiste Efendimiz ﷺ kendisi adına hadis uydurulmasını insanları saptırma gayesiyle olursa yasaklamıştır.[60]

V. Rivayetlerde Hz. Peygamber’den “Kim benden rıza bakımından Allah için olan bir hadis naklederse ben onu söyledim ve onunla gönderildim” manasına gelen hadisler nakledilmektedir. Bu hadisler de bizim söylediğimizi desteklemektedirler.[61]Kerrâmiye fırkasına mensup mevzu hadis anlayışının bu delillerle teyit edildiğini görmekteyiz. İncelendiğinde her birerlerinin temelsizliği ve tutarsızlığı gayet net bir şekilde ortaya çıkan bu şaz tutumun şu görüşlerine karşı ulemanın verdiği cevapları serdedelim sırasıyla.

I. Sizin bu hadis hakkında zikrettiğiniz şu sebeb-i vürut rivayetinin isnadı sabit değildir.[62] Bu da mevzu hadis uydurmaya yine mevzu olan bir hadisten delil getirme gibi bir garabettir ki; mantık açısından devire götüreceğinden dolayı tarafına bakılmayacak derecede çürük bir istidlaldir. Mezkur sebeb-i vürut rivayetinin sabit olduğunu kabul etsek dahi bu rivayet istidlal cihetiyle sizin işinize yaramaz. Çünkü ittifakla sabittir ki; İtibar lafzın umumuna olup sebebin hususuna değildir.

II. İkinci olarak getirilen hadis de batıldır. Hakim, bu hadisin senedinde Muhammed b. Fadıl b. Atıyye’nin bulunduğunu ve muhaddislerin bu zatı tekzip etmekte ittifak ettiklerini belirtmiştir. Ve bu zat hadis uyduran bir kişidir.

III. Hadiste “عَلَيَّ” ifadesinin kullanılmasından yola çıkarak bu hadisin Hz. Peygamber ﷺ’in aleyhinde hadis uyduranlar için geçerli olduğunu söylemek arap lisanını bilmemekten neşet eden bir iddiadır. Çünkü Peygamber ﷺ’in söylemediği bir hadisi onun adına söylemek eğer sizin zannınızca mendup olan bir şeyi ortaya koyuyorsa bu da hükümler konusunda Hz. Peygamber ﷺ’in aleyhine hadis uydurmaktır. Çünkü böyle bir amel, uydurulan bu hadisin sevabı konusunda Allah adına konuşmaktan ibarettir. Bundan daha ağır bir mesuliyet olabilir mi?

IV. Hadise ziyade edilen “insanları saptırmak için” şeklindeki ziyade lafzın zayıflığı konusunda ittifak edilmiştir. Bu rivayetin en kuvvetli tariki Hakim’in “Yunus b. Bükeyr > A’meş > Talha b. Musarrif > Amr b. Şurahbîl > İbn Mesud yoluyla rivayetidir. Ve Hâkim bunu bizatihi kendisi taz’if etmiştir. Hakim’e göre Yunus burada iki mevzide vehmetmiştir. Birincisi: Talha ile Amr arasındaki Ebu Ammâr’ı düşürmüştür. İkincisi de bu rivayet Mürsel olmasına rağmen bunu İbn Mesut’dan rivayet ederek vasl etmiştir. Ala külli hâl, bu ziyadeyi kabul edecek olsak dahi bu rivayet onların anlayışını iki sebepten ötürü desteklemez: Bu hadiste geçen “lâm” harfi ta’lil için olmayıp “akıbet” manası içindir.[63] Buna göre mana “Kim akibeti insanları saptırmak olan bu işi işlerse” şeklinde olur. Yahut da buradaki lam tekit için olup her hangi bir mefhum içermemektedir.

V. Son olarak nakledilen rivayet de mevzu bir rivayettir. İbnu’l-Cevzî bunun “batıl” olduğunu söylemiş ve İbn Hibban da bu rivayetin senedinde bulunan “el-Buhterî” ile ihticacın sahih olmayacağını belitmiştir. İbn Adiy de bunu “el-Kâmil”inde (II/490) bu rivayeti aktarmış ve Buhteri’nin babası> Ebu Hureyre tarikiyle yirmi tane hadis naklettiğini ve tamamının münker olduğunu söylemiştir. Ebu Nuaym da “Mevzu hadisler nakleder. Hiçbir şey değildir” diyerek bu zatı cerh etmiştir. (ed-Duafâ/35)[64] Öyleyse bu rivayet ve buna benzer rivayetler yukarıda da belirttiğimiz gibi mevzu hadisi yine mevzu rivayetle ispat etme garabetine misal teşkil etmektedirler. Tevatür seviyesindeki tehdit hadisinin yanında bu tarz münker rivayetlere tutunmaya çalışmayı taassuptan gayrı başka bir kavramla bağdaştırmak mümkün değildir.

Ayrıca İzz İbn Abdisselam’ın, bu konu hakkında; kelamın maksatlara vesile olduğu, dolayısıyla güzel bir maksada şayet sadece yalanla ulaşılabiliyorsa bu noktada yalanın mübah olacağını söylemesini de bu görüşüne mesnet kılanlar yanılmaktadırlar. Zira Şeyhin sözü bu konuyla alakalı olmayıp belki bir zulmü defetmek ve gasp edilen bir şeyi geri almak gibi meselelerle ilgilidir. Bir de Allah Azze ve Celle nin “Yalan sözden sakının”[65] şeklindeki kavl-i kerimi ıtlakıyla böyle bir gerekçeyi batıl kılmaktadır.

Hafız İbn Kesir de yukarıdaki hadisle ilgili bu şekilde bir görüşü savunmanın son derece cehalet, akıl kıtlığı, çok günahkârlık ve ziyade iftira gibi bazı sebeplere dayandığını belirtmektedir.[66] Mümin olan bir kimsenin her hangi bir şey hakkında yalan söylemesi düşünülemezken, Allah Resulu ﷺ hakkında yalan uydurması asla tahayyül edilemeyecek şeylerdendir.[67]İşte bu anlayışın iras ettiği rehavetten dolayı bir zamanlar ba husus Irak bölgesinde bu hastalık yaygınlaşmış ve güzel bir iş kabul edilmeye başlanmıştı.Bu konuya değinme bağlamında İmam el-Kurtubi, Bazı Irak fukahasının kıyasa delalet eden bir hüküm olması durumunda hadis uydurmanın caiz olacağı şeklindeki görüşlerinden dolayı kitaplarının uydurma hadislerle dolu olduğunu ve vaid bildiren hadisin hakeza onları da kapsadığını belirtmektedir.[68]

Şu halde bütün bunlar göstermektedir ki; manası ne olursa olsun Hz. Peygamber ﷺ’e ait olmadığı söylenen mevzu bir rivayetin nakledilmesi haramdır.[69]

(Devam edecek)

ÖMER FARUK KORKMAZ----------------------------------[56] İbnu’s-Salâh, “Ulûmu’l-Hadîs”, s. 98, Daru’l-Fikr, Dımeşk, 1986, Iraki, “et-Takyid ve’l-İzah”, s. 109, Zerkeşi, “en-Nüket”, II/253, Edvau’s-Selef, Riyat, 1998, B.I, İbn Kesir, “İhtisâru Ulûmi’l-Hadis”, s.74, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan, Ahmed Ömer Haşim, “Kavâidu Usuli'l-Hadis”, s. 115, Daru’l-Kitabi’l-Arabî, Beyrut-Lübnan, 1984[57] Zehebi, “el-Kebâir”, s. 79, Daru’l-Erkam, Beyrut-Lübnan[58] Müslim, “Sahih”, Mukaddime, “Babu Tağlîzi’l-Kezib alâ Resûlillah” No: 2[59] Burhaneddin el-Ebnâsî, “eş-Şeza’l-Feyyâh”, I/ 229, Mektebetu’r-Rüşd, Riyat, 1998, B.I[60] İbn Hacer el- Askalânî, “en-Nüket alâ Mukaddimeti İbni’s-Salah” II/853 vd. Dâru’r-Râye, Riyat, 1415-1994, B.III, Ayrıca Bkz. İbnu’l-Cevzî, “el-Mevzûât”, I/132, Mektebetu Edvai’s-Selef, Riyat,1418-1997, B.I [61]Abdurrahman Osman Felâte, “el-Vaz’u fi’l-Hadîs”, I/312, Mektebetu’l-Gazâlî, Dımeşk, Müessesetu Menahili’l-İrfân, Beyrut, 1981[62] Bunun bir benzerini İbn Adiy “el-Kâmil” de Ali b. Misher > Salih b. Hayyan > İbn Büreyde > babası tarikiyle rivayet etmiş (IV/1371-1372) ve “bu rivayeti ancak bu vecihle ve Zekeriyya b. Adiy> Ali b. Misher > Salih b. Hayyân > İbn Büreyde veçhiyle bilmekteyim” demiştir. Yine bunun bir benzerini İmam et-Tahavî “Şerh-u Müşkili’l-Âsâr” da Fehd > Ali b. Misher > Salih >Abdillah b. Büreyde> babası tarikiyle rivayet etmiştir. Ebu Gudde: “Bu hadis münkerdir, sahih değildir” demiştir. Muhaddislerin sözü, isnadındaki Salih b. Hayyanı cerh ve tazif etmek konusunda müttefiktir. Nitekim bunun tespiti için “Tehzibu’t-Tehzib”, IV/386, Mizanu’l-İ’tidâl, II/292, “er-Ref’u ve’t-Tekmil”, s.252 isimli eserlerdeki tercemesine bakılabilir. [Nureddin Boyacılar, İbnu’l-Cevzî, “el-Mevzûât tahkiki”, I/50 Mektebetu Edvai’s-Selef, Riyat,1418-1997, B.I] [63] İbn Hacer, “en-Nüket”, s. 853 vd.[64] İbnu’l-Cevzi, “Mevzûât ve Tahkiki”, I/139[65] Kuran Hac 30[66] İbn Kesir, “İhtisaru Ulumi’l-Hadis”, S. 75 Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 1971 (el-Baisu’l-Hasis ile)[67] Abdülfettâh Ebu Ğudde, “et-Ta’likatu’l-Hâfile”, s. 134 Daru’s-Selam, Kahire 2007 B.5[68]Bedrettin el- Aynî, “Umdetu’l-Kari”, 2/225 D. Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan 2001 B.1[69] Ebu’l-Hasen et-Tibrîzî, “el-Kâfî fî Ulûmi’l-Hadîs” s. 246, ed-Daru’l-Eseriyye, Amman, Ürdün, 2008, B.I
Paylaş: Google Plus

Yazar: Ehli Sünnet Vel Cemaat Müdafaa

    Blogger Yorumları
    Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder