“Keşfu’l-Esrâr” ında Gadir Hum konusunu ele alan Humeyni, o vakte kadar Hz. Peygamber ﷺ ’in bütün hükümleri tebliğ ettiğini ve bunun da orada nazil olan “Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et” şeklindeki ayetin sadece imameti tayini gösterdiğini ifade ediyor. Bununla kalıyor mu peki? Kalmıyor tabi. Devamında bir Müslümanın cüretini aşacak şu sözleri söyleyebiliyor:
“İşte böylece, hadislerin nakli ve delillerden de anlaşılmıştır ki; İmamete davet konusunda Nebi ﷺ insanlardan korkmaktaydı. Tarihi hadise ve vakıalara dönüp bakan bir kimse Nebi ﷺ’nin bu korkusunda haklı olduğunu görecektir.” [1] Bu satırların hemen akabinde Allah Teâlâ’nın bu konuyla ilgili emrine karşı Hz. Peygamber ﷺ ’in gayret sarf ettiğini ancak mevcut durumun Cenab-ı Hak (c.c) ’ın bu emrini yerine getirmesine müsaade etmediğini belirten Humeynî bu tavrıyla Peygamber’in korkusundan ötürü tebliğini tam yapamadığını ifade etmekten başka neyi kastediyor olabilirdi ki?
Bu sorumuzun cevabını Humeynî’nin aynı eserinin başka bir yerinde bulabiliyoruz. Şöyle diyor Humeynî: “Şu açık bir şey ki; Şayet Nebi ﷺ imamet emrini Allah’ın kendisine emrettiği şeklin aynısıyla yerine getirseydi, bu konuda tüm gayretlerini sarf etseydi, İslam beldelerinde bulunan bütün bu görüş ayrılıkları, buğuzlaşlamar ve savaşlar olmayacak ve oralarda dinin usulüne ve füruuna yönelik ihtilaflar da olmayacaktı.”[2]
Görüldüğü gibi Humeynî aşikâr bir şekilde Hz. Peygamber ﷺ ’e imameti tebliğ gibi Allah Teâlâ’nın yüklemediği bir vazife nispet ediyor. Ardından bu vazifesini tam bir şekilde icra etmediğini ifade ediyor. Bilahare konuyu günümüzle ilişkilendirerek bu günkü ihtilafların, görüş ayrılıklarının ve savaşların sebebini de Allah Resülü ﷺ ’nün Cenab-ı Hak tarafından tebliğ etmesi istendiği imametin tayini vazifesini kifai manada yerine getirmemesine bağlıyor.
[Beklenen Mehdi’nin başaracağı ve Allah Resulü’nün başaramadığı?]
Humeynî’deki Hz. Peygamber ﷺ hakkındaki bu serbest tutum onun bir başka eserinde de farklı bir tezahürle çıkıyor karşımıza. “Muhtârât min Ehadîsi ve Hitâbâti’l-İmami’l-Humeynî” isimli eserde Şiilikte bulunan “Beklenen Mehdi” inancına değinen el-Humeyni, onun geliş amacının bütün âlemde adaleti tesis etmek olduğunu ve bunu insanlık tarihinde Hz. Peygamber de dâhil hiçbir peygamberin başaramadığını ifade ediyor. Bu noktada da şöyle diyor Humeynî:
“Peygamberlerden her biri sadece adaleti ikame etmek için gelmiştir ve hedefi o adaleti âlemde tatbik etmek olmuştur. Ancak bunu başaramamıştır. Adaleti tatbik etmek, beşeri manevi kirlerden arındırmak ve ıslah etmek için gönderilen Nebilerin sonuncusu bile aynı şekilde buna muvaffak olamamıştır. Alemin her yanında adaleti tatbik edip kelimenin tam anlamıyla bunu başaracak olan sadece beklenen mehdi’dir.” [3]
Burada da gördüğümüz gibi Humeynî Allah Resulü ﷺ hakkındaki ihtiramsızlığını devam ettiriyor ve geleceğine elle tutulur gözle görülür hiçbir delilin bulunmadığı “Beklenen Mehdi”yi Kâinatın sultanına tafdil ediyor. Gulüv ve ifratın bu denlisine bir başkasında zor rastladığımız bu garip tutum da Humeynî’nin maskesini düşürüp gerçek yüzünü ortaya koyan bir emare olarak gözümüze çarpıyor.
(Devam edecek)
ÖMER FARUK KORKMAZ-----------------------------------
[1]Humeynî, “Keşfu’l-Esrâr” s. 150[2]Humeynî, “Keşfu’l-Esrâr” s. 155[3]Ayetullah Humeyni, “Muhtârât min Ehadîsi ve Hitâbâti’l-İmami’l-Humeynî” II/42
Yazar: Ehli Sünnet Vel Cemaat Müdafaa
0 yorum:
Yorum Gönder