Featured Posts

Akıl mı, Nakil mi?


Allah-u Teâlâ’ya hamd-ü senalar, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e, onun âl-u ashabına salat-ü selamlar olsun. Avrupa’nın had bilmez, bencil, başına buyruk ve tamamen nefsani olan ferdiyetçilik anlayışından etkilendiğimizden beri her değerimiz sorgulanır oldu. Aslında akıl sahipleri için saçma sapan bir soru olan; “İslam, akıl dini midir, yoksa nakil dini midir?” sorusu da bu çarpık anlayışın bozuk bir meyvesidir. Bir Müslüman için hiçbir değer ifade etmemesi gereken bu soru körpe zihinleri bulandırmaktadır.  Evet! Batı’nın batmış felsefesinin tesiriyle düşünüldüğünde bu sorunun cevabında “Akıl dinidir” diyesi geliyor insanın. Fakat cevap hususunda aceleci davranmadan evvela sorunun parçalarını doğru bilmeli, cevabı da bu doğru bilgi çerçevesinde aramalıdır. Öyleyse önce şu sorulara cevap arayalım: Din, Akıl ve Nakil nedir? Fatih’in hocası Molla Hüsrev’in Mir’at’ül-Usul’ünde dine yapılan tariflerin netice olarak ifade ettiği mana şu şekilde zikredilmektedir:  “Din, akıl sahiplerini kendilerinin güzel olanı tercih etmeleriyle bizzat hayrolana (dünya ve ahiret saadetine) sevk eden ilahi bir kanundur.” Kısaca ifade etmek gerekirse din; sonsuz ve hatasız ilim sahibi Allah’ımızın takdir ettiği kurallar bütünüdür. Sadettin Taftazanî de aklı şu şekilde tarif eder:  “Akıl, insanın, kendisiyle ilim öğrenme ve idrak etme kabiliyetine sahip olduğu bir kuvvettir.”  İslam, akla büyük ehemmiyet atfetmiş, insanoğlunu hayvanlardan ayıran ve onu Allah-u Teâlâ’nın muhatabı yapan vasıta olarak tespit etmiştir. Allah’a karşı sorumlu olma yani mükellef olma iki şarta bağlanmıştır: Akıl ve büluğ. Kuran-ı Kerim’de birçok yerde akla vurgu yapılmış hak yoldan çıkıp batıl yollara sapanlar için; “Daha hala akletmiyorlar mı?” ve benzeri ifadeler kullanılmıştır. Nakil ise, Allah-u Teâlâ’nın gönderdiği peygamberler vasıtasıyla kullarına tebliğ edilen dinin güvenilir kaynaklar ile sonraki nesillere ulaştırılmasını anlatmaktadır. Nitekim Mevla Teâlâ şöyle buyurmuştur:  “Ey Rasûl! Rabbinden sana indirilmiş olanı tebliğ et! Eğer (bunu) yapmazsan, O’nun risâlet (ve elçilik görevinden hiçbir)ini (yerine getirmiş ve) ulaştırmış olmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah o kâfirler topluluğunu maksatlarına eriştirmeyecektir.” (Maide:67) Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurmuştur:  “Sizden şahid olan (söylediklerimi işiten) ğaib olana ulaştırsın. Belki de şahid olan benim söylediklerimi kendisinden daha iyi anlayan kimseye ulaştırmış olur.” (Buharî) Din, Allah’a ait olan kanunlardır. Akıl da onu anlamak ve tatbik etmek zorundadır. Dolayısıyla “İslam akıl dini midir, nakil dini midir?” sorusunun cevabı: “Elbette nakil dinidir.” olacaktır. Aksini söylemek; sonsuz ve hatasız ilim sahibi olan Allah-u Zülcelal hazretlerinin vahyini, aciz kulların noksan akıllarına mahkûm etmektir. Aklın yani akıl sahiplerinin ne haddinedir kısıtlı akılları ile vahye yön vermek, vahyi yani vahyin sahibi olan Allah’ı sorgulamak, sığaya çekmek. Sen anlayamadın diye ayeti hadisi mi reddedeceğiz. Haşa ve kella! Haddi aşmaktan Rabbimize sığınırız. Evet! Akıl hüccettir, delildir ama hüccet-i baliğa değildir. Yani hatasız doğruya götüren bir delil değildir. Hatasız doğruya götüren delil Allah’a mahsustur. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulur:  “(Rasûlüm!) De ki: “O (gerçeği ispat hususunda zirveye) ulaşmış olan (delil ve) hüccet sadece Allah’a aittir. O dileseydi elbette sizi topluca hidayet ederdi.” (En’am:149) Vahyi baş tacı eden ve akıllarını vahyin terbiyesinden geçiren İslam ümmetinin dünyaya nasıl hâkim olduklarına ve adaletle idare ettiklerine tarih şahittir. Vahyi bırakıp da akla dayananların elinde dünyanın ne hale geldiği, nasıl kan gölüne ve gözyaşı deryasına döndüğü ise ortadadır. Mahmud Efendi Hazretleri’nin buyurduğu gibi: “Aklına güvenme. Aklına güvenirsen o seni eve bile götürmez.”

ŞEFİK KOCAMAN HOCAEFENDİ VAHDET GAZETESİ 05,04,2016
Paylaş: Google Plus

Yazar: Ehli Sünnet Vel Cemaat Müdafaa

    Blogger Yorumları
    Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder