Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... Allah-u Teâlâ Hazretlerine hamd-ü sena, Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve onun al-u ashabına salat-u selam olsun. Tasavvuf (tarikat), İslam tarihi boyunca bazı çevreler tarafından daima tartışılmıştır. Kimileri tasavvufsuz İslam’ın yaşanamayacağını, gerçek Müslümanlığın ancak tarikat ve tasavvuf yolunda olduğunu söylemişlerdir. Kimilerine göre ise tasavvuf, sonradan çıkma, bidat diye tabir edilen ve sakınılması gereken bir yoldur. Bazıları ise hepten ileri giderek tasavvufu, İslam dairesinin dışında, şirk yolu olarak göstermeye çalışmışlardır. Önyargıyla hareket etmek, muhataplarının görüşlerini ve izahlarını dinlemeden, onları anlamaya çalışmadan, yapılan işlere, sahiplerinin niyetlerini sormadan manalar yükleyerek hüküm vermek, çok sakıncalıdır ve bir o kadar da fitneye sebebtir. Cahiller neyse de ilim sahiplerinin böylesi yanlışlara düşmesi asla mazur görülemez. Zannımca ön yargıların, İslam tarihinde en büyük mağdurları tasavvuf ehlidir. Nedir Tasavvuf? Niçin bu kadar tartışılmaktadır? Tasavvuf kaideleri ve bunların dayanakları nelerdir? Her ne kadar daha önceki yazılarımızda tasavvufa ve bazı kaidelerine vurgu yapıp hasbelkader izahlarda bulunduysak da inşaallah köşemizde bunlar ve benzeri sorulara cevap vermeye ve tasavvufun tarifinden tarihine birçok konuya değinmeye çalışacağız. Gerçi tasavvuf büyüğü alimler tarafından bu babta muhtasar (kısa) olsun mutavvel (uzun) olsun sayısız kitap telif edilmiştir. Bizim yazacağımız bir kaç makalenin, onların çok kıymetli eserlerinin yanında esamesi bile okunamayacağı zahirdir. Lakin bu hususta aldığımız talebe cevap vermek ve o büyüklerin pak levhalarına kondurulmaya çalışılan (velev ki bir) tozu dahi kaldırmaya muvaffak olabilmek maksadıyla bir şeyler karalamaya çalışacağız. Meseleleri ele alırken de elbette ki kendi meşrebimizden yani doğru olduğuna itikat ettiğimiz açıdan değerlendirmelerde bulunacağız. Yoksa zamanımızın bazı yazar ve mütefekkirlerinin hatta ilahiyat profesörlerinin, tarafsız (zemane tabirle objektif) olmak adına yaptıkları gibi hak bildiğimiz malumattan yüz çevirip; sadece aklın veya ehl-i sünnet dışı akımların kıstasından (ölçüsünden) hareket etmeyeceğiz. TASAVVUF NEDİR? İslam ve Müslümanlık denince akla gelen Sünnîlik yani Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Müslümanlığıdır. (Allah-u Teâlâ nasip ederse bu konuyu daha sonra müstakil bir makale ile ele almayı düşünüyorum.) Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat müslümanlarının itikatta (iman meselelerinde, inançta) mezhebleri: Selefîlik. (Kendilerine; “Selefî” diyen “Vehhabîleri” ve hadis-i şerifleri inkar eden “Mealcileri” kasdetmiyorum.) Maturîdîlik. (İmam Ebû Mansur Muhammed el-Maturîdî’nin kitap, sünnet ve sahabe-i kiramın yolunu takip ederek delilleriyle ispat edip ortaya koyduğu gibi itikad meselelerine inanmak.) Eş’arîlik. (İmam Ebu’l-Hasan Ali El- Eş’arî’nin yine kitap, sünnet ve sahabe-i kiramın yolunu takip ederek delilleriyle ispat edip ortaya koyduğu gibi itikad meselelerine inanmak. Bu mezhebler arasında çok cüzî farklılıklar olup asli meselelerde ihtilaf söz konusu değildir.) Amelde mezhebleri de: Hanefîlik, Malikîlik, Şafi’îlik, Hanbelîliktir. Tasavvuf ise işte bu itikat ve amel mezheplerine mensup olan Sünnî Müslümanların en kısa tabirle: “Ahlak ilmi” diye tabir ettikleri tatbîkî (bildiğini yaşamaya matuf, yönelik) bir ilimdir. Mahmud Efendi Hazretleri’nin (Kuddise Sirruhu); “İlme mi önem verelim yoksa tasavvufa mı?” diye sorulduğunda; “Tasavvuf, ilim değil mi?” diye cevap verdiğini daha evvel zikretmiştik. Yine Mahmud Efendi Hazretleri (Kuddise Sirruhu), tasavvufu şu cümle ile tarif etmiştir: “Tarikat, şeriatı dikkatli yaşamaktır.” İlim bilmek, edep yapmak, Şeriat ise bilmek ve yapmaktır. Ne kadar kolay! Meselâ, sakal bırakmanın sünnet olduğunu bilmek ilim, sakal bırakmak ise edeptir. İkisi birden Şeriattır. Sakal bırakmanın Şeriat olduğunu bilsen de bırakmasan Şeriat olmaz. Bildiğini yaparsan Şeriat olur. Şeytan da biliyordu ama bilmek ona fayda vermedi. Ancak bildiğini yapmak fayda verir. Camiye sağ ayakla girmeyi bilmek ilim, camiye sağ ayakla girmek edep, ikisi birden Şeriattır. Camiden sol ayakla çıkmayı bilmek ilim, sol ayakla çıkmak edep, ikisi birden Şeriattır. Elbiseyi ve çorabı sağ taraftan giymenin sünnet olduğunu bilmek ilim, sağ taraftan giymek edep ve her ikisi Şeriattır. Camide sükût etmek gerektiğini bilmek ilim, camide sükût etmek edep, her ikisi birden Şeriattır. Rasûlüllah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki: “Ahir zamanda bir kavim olacak, onlar mescitlerinin içinde (dünya işleri hakkında) konuşacaklar. Allah’ın onlara ihtiyacı yoktur.” (İbni Hibban) Çarşaf giymenin lâzım olduğunu bilmek ilimdir, giymek edeptir, ikisi birden Şeriattır. Osmanlılar zamanında hanımlar hep çarşaflı, erkekler cübbeli sarıklıydı. Şimdi sarığa cübbeye ne gerek var, olmasa da olur diyorlar. Koca Sultan Fatih yirmi bir yaşında cübbesiyle sarığıyla İstanbul’u fethetti. Onlar Şeriatı yaşayarak yükseldiler, dünyaya hakim oldular. Ya Rabbi! Hepimizi ilim ve edep sahibi et. Yorum Ekle
ŞEFİK KOCAMAN EFENDİ 24,05,2016
Featured Posts
- Blogger Yorumları
- Facebook Yorumları
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder