Bu konuyla ilgili yapmamız gerekeni bize anlatan miyarî olarak yüzlerce nakil yapılabilir, mümkündür. Ancak bizim nakilden daha ziyade, ulemanın bu görüşlerinden ortaya çıkan müşterek görüşe odaklanmamız gerekiyor. O da şu: Hiçbir müfessir, mütekellim, mutasavvıf ve fakih gerek eserinde mevzu rivayetler zikretme şeklinde gerekse de başka türlü hataya kasıtlı olarak yer vermemiştir. Bunlar, ya o alanda mahir olmama veya eseri bir daha gözden geçirme şansının olmaması yahut beşer olmasından neşet eden gözden kaçırma gibi sebeplere mebni arızalardır.
Tabir-i diğerle müellifler eserlerindeki eksikliğin tamamlanmasını da o alanda mahir kişilere bırakmışlardır.[84] Abdullah b. Mübarek’e “Bu mevzu rivayetler (ne olacak?) denildiğinde söylediği “Onlar(ı ortaya çıkartmak) için mahir insanlar yaşamaktadır”[85] şeklindeki sözü de bu söylediğimizi teyit eder mahiyettedir.
Ulema, kıymetli eserlerin müelliflerinden İmam el-Münziri veya İmam en-Nevevî gibi âlimlerin eserlerinde mevzu yahut zayıf hadis rivayet etmediklerini belirtenlerin kitaplarındaki hadisleri dahi hadis usulü ölçülerine göre değerlendirmişlerdir. İmam es-Suyûtî “Hadisin “et-Terğib ve’t- Terhib” sahibi el-Münzirî’nin eserlerinde yer aldığını biliyorsanız gönül rahatlığıyla onu rivayet edebilirsiniz” demesine rağmen sonraki âlimler eserde yer alan bazı hadislerin senetlerinde “hadis uydurmacısı yahut uydurmacılıkla itham edilen” kişilerin olduğunu tespit etmiştir.
İmam en-Nevevî için de aynı şeyin bir benzeri söz konusudur. Nevevî, kendisine ait “Riyazu’s-Sâlihîn” isimli çok kıymetli eserinin mukaddimesinde, [86] bu kitabına sadece sahih rivayetleri derç ettiğini söylemekteyse de Ebu Gudde merhum tesadufî bir bakışla bu eserde üç zayıf rivayetle karşılaştığını söylemektedir. [87] Kaldı ki bu imamlar hadis imamlarıdırlar. Ve eserlerini bu kıstaslara göre yazdığını söylemektedirler. Buna rağmen takip ettikleri metot konusunda bazı şeyleri kaçırdıkları daha sonraki bu işin ehli tarafından tespit edilmiştir.
Peki, hadis konusunda imam olmayan ve yazdığı kıymetli eserinde zayıf yahut mevzu hadis rivayet etmeyeceği konusunda her hangi bir beyanatı olmayan bir âlimin kitabındaki rivayetlerin tamamının hadis olduğunu ve amel edilmesi gerektiğini hangi ilmî kaideler zımnında değerlendirebiliriz? İbnu’l-Cevzî, Zehebî ve Suyuti gibi bu sahanın imamlarının dahi bazı eserlerde mevzu rivayet ettikleri sabitken, hayatını başka alanda ihtisasa adamış bir âlimin eserindeki rivayetlerin sübut ve sıhhat derecelerini muhaddislerin süzgecinden geçirmeden nasıl tespit edebileceğiz?
Öyleyse yapmamız gereken şey, bu rivayetleri hadis oldukları hüsnü zannının mucebince kitaplarında nakleden büyüklerimizin bu tavırlarını hadisin ismini dahi duyunca ürpermelerine ve Hz. Peygamber ’e olan muhabbetlerine bağlamalıyız. Onun için İmam el-Kevseri, büyük müfessir İmam Kurtubî’nin tefsirinde mevzu rivayetlere yermesini onun salahına ve ziyade takva olmasına yorarak “Hadis tenkidi yapmak salih-sûfî insanın yapabileceği bir şey değildir” dermiş.[88]
Bu meseleyle ilgili işleve sokulması gereken usul gayet net bir şekilde ortadadır ve asırlardan beri ehl-i sünnet müşkil konuları bu usulle çözmüşledir. Her soru ve sorun ilgili olduğu alanın kavaidi ve imamlarının görüşleriyle çözülmelidir, hepsi bu kadar. Yolumuzun aydınlatıcısı İmam Rabbanî (Kuddise Sirruhu)’dan vereceğimiz bir misallle bitirelim bahsimizi. Mektûbât’da yer alan bir mektupta İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhu)’ye “Hadis erbabının her ayda yasaklı (şerli, uğursuz) bir takım günler ispat ettiklerini ve bu hususta nasıl düşünmeleri gerektiğini soran kişiye şöyle cevap verir İmam:
“Bu fakirin babası Kuddise Sirruhu, şöyle demiştir: Muhaddislerin büyüklerinden olan ve Haremeyn’de “Şeyhayn” lakabıyla anılan Şeyh Abdullah ve Şeyh Rahmetullah Hindistan’a gelmişler ve “bu hadisi Buhari Şârihi Kirmânî’nin naklettiğini lakin bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdi. Ve bu hususta sahih olan naklin “Günler Allah’ın günleri, kullar da Allah’ın kullarıdır” rivayetinin olduğunu söylemişlerdi. Ve yine “Günlerin uğursuzluğu Alamlere Rahmet olarak gönderilen Aleyhi ve alâ alihi’s-Salatü vesselam’ın doğumuyla ortadan kalkmış ve zail olmuştur. Ve günlerin uğursuzluğu geçmiş ümmetlere nispetle söz konusudur. Demişlerdi.”[89]
Bu ifadelerden hemen sonra “bu fakirin ameli de buna göredir” diyen İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhu), görüldüğü gibi kendisine hadis ilmiyle ilgili sorulan soruyu ehl-i hadisin sıhhat –zaaf kıstaslarından oluşan sözleriyle cevaplandırmış ve amel konusunda da onlara tabi olduğunu tasrih etmiştir.
(Devam edecek)
ÖMER FARUK KORKMAZ----------------------------------[84]Abdülhayy el-Leknevî, “el-Ecvibetu’l-Fâdile”, s. 35, Daru’s-Selam, Kahire, 2007, B.V[85]Abdurrauf el-Münavî, “el-Yevakît ve’d-Dürer”, II/39, Mektebetu’r-Rüşd, 1999 [86]Zekeriyya en-Nevevî, “Riyâzu’s-Sâlihîn”, s. 19, el-Yemâme, Dımeşk, Beyrut, 2002, B.I[87]Abdülfettah Ebu Gudde, “et-Ta’likatu’l-Hafile”, s. 123[88]Abdülfettah Ebu Gudde, “et-Ta’likatu’l-Hafile”, s. 138[89]İmam-ı Rabbânî, “Mektûbât”, I/236, (256. Mektûb-i Şerif) Siraç Kitabevi, İstanbul, 2006
Tabir-i diğerle müellifler eserlerindeki eksikliğin tamamlanmasını da o alanda mahir kişilere bırakmışlardır.[84] Abdullah b. Mübarek’e “Bu mevzu rivayetler (ne olacak?) denildiğinde söylediği “Onlar(ı ortaya çıkartmak) için mahir insanlar yaşamaktadır”[85] şeklindeki sözü de bu söylediğimizi teyit eder mahiyettedir.
Ulema, kıymetli eserlerin müelliflerinden İmam el-Münziri veya İmam en-Nevevî gibi âlimlerin eserlerinde mevzu yahut zayıf hadis rivayet etmediklerini belirtenlerin kitaplarındaki hadisleri dahi hadis usulü ölçülerine göre değerlendirmişlerdir. İmam es-Suyûtî “Hadisin “et-Terğib ve’t- Terhib” sahibi el-Münzirî’nin eserlerinde yer aldığını biliyorsanız gönül rahatlığıyla onu rivayet edebilirsiniz” demesine rağmen sonraki âlimler eserde yer alan bazı hadislerin senetlerinde “hadis uydurmacısı yahut uydurmacılıkla itham edilen” kişilerin olduğunu tespit etmiştir.
İmam en-Nevevî için de aynı şeyin bir benzeri söz konusudur. Nevevî, kendisine ait “Riyazu’s-Sâlihîn” isimli çok kıymetli eserinin mukaddimesinde, [86] bu kitabına sadece sahih rivayetleri derç ettiğini söylemekteyse de Ebu Gudde merhum tesadufî bir bakışla bu eserde üç zayıf rivayetle karşılaştığını söylemektedir. [87] Kaldı ki bu imamlar hadis imamlarıdırlar. Ve eserlerini bu kıstaslara göre yazdığını söylemektedirler. Buna rağmen takip ettikleri metot konusunda bazı şeyleri kaçırdıkları daha sonraki bu işin ehli tarafından tespit edilmiştir.
Peki, hadis konusunda imam olmayan ve yazdığı kıymetli eserinde zayıf yahut mevzu hadis rivayet etmeyeceği konusunda her hangi bir beyanatı olmayan bir âlimin kitabındaki rivayetlerin tamamının hadis olduğunu ve amel edilmesi gerektiğini hangi ilmî kaideler zımnında değerlendirebiliriz? İbnu’l-Cevzî, Zehebî ve Suyuti gibi bu sahanın imamlarının dahi bazı eserlerde mevzu rivayet ettikleri sabitken, hayatını başka alanda ihtisasa adamış bir âlimin eserindeki rivayetlerin sübut ve sıhhat derecelerini muhaddislerin süzgecinden geçirmeden nasıl tespit edebileceğiz?
Öyleyse yapmamız gereken şey, bu rivayetleri hadis oldukları hüsnü zannının mucebince kitaplarında nakleden büyüklerimizin bu tavırlarını hadisin ismini dahi duyunca ürpermelerine ve Hz. Peygamber ’e olan muhabbetlerine bağlamalıyız. Onun için İmam el-Kevseri, büyük müfessir İmam Kurtubî’nin tefsirinde mevzu rivayetlere yermesini onun salahına ve ziyade takva olmasına yorarak “Hadis tenkidi yapmak salih-sûfî insanın yapabileceği bir şey değildir” dermiş.[88]
Bu meseleyle ilgili işleve sokulması gereken usul gayet net bir şekilde ortadadır ve asırlardan beri ehl-i sünnet müşkil konuları bu usulle çözmüşledir. Her soru ve sorun ilgili olduğu alanın kavaidi ve imamlarının görüşleriyle çözülmelidir, hepsi bu kadar. Yolumuzun aydınlatıcısı İmam Rabbanî (Kuddise Sirruhu)’dan vereceğimiz bir misallle bitirelim bahsimizi. Mektûbât’da yer alan bir mektupta İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhu)’ye “Hadis erbabının her ayda yasaklı (şerli, uğursuz) bir takım günler ispat ettiklerini ve bu hususta nasıl düşünmeleri gerektiğini soran kişiye şöyle cevap verir İmam:
“Bu fakirin babası Kuddise Sirruhu, şöyle demiştir: Muhaddislerin büyüklerinden olan ve Haremeyn’de “Şeyhayn” lakabıyla anılan Şeyh Abdullah ve Şeyh Rahmetullah Hindistan’a gelmişler ve “bu hadisi Buhari Şârihi Kirmânî’nin naklettiğini lakin bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdi. Ve bu hususta sahih olan naklin “Günler Allah’ın günleri, kullar da Allah’ın kullarıdır” rivayetinin olduğunu söylemişlerdi. Ve yine “Günlerin uğursuzluğu Alamlere Rahmet olarak gönderilen Aleyhi ve alâ alihi’s-Salatü vesselam’ın doğumuyla ortadan kalkmış ve zail olmuştur. Ve günlerin uğursuzluğu geçmiş ümmetlere nispetle söz konusudur. Demişlerdi.”[89]
Bu ifadelerden hemen sonra “bu fakirin ameli de buna göredir” diyen İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhu), görüldüğü gibi kendisine hadis ilmiyle ilgili sorulan soruyu ehl-i hadisin sıhhat –zaaf kıstaslarından oluşan sözleriyle cevaplandırmış ve amel konusunda da onlara tabi olduğunu tasrih etmiştir.
(Devam edecek)
ÖMER FARUK KORKMAZ----------------------------------[84]Abdülhayy el-Leknevî, “el-Ecvibetu’l-Fâdile”, s. 35, Daru’s-Selam, Kahire, 2007, B.V[85]Abdurrauf el-Münavî, “el-Yevakît ve’d-Dürer”, II/39, Mektebetu’r-Rüşd, 1999 [86]Zekeriyya en-Nevevî, “Riyâzu’s-Sâlihîn”, s. 19, el-Yemâme, Dımeşk, Beyrut, 2002, B.I[87]Abdülfettah Ebu Gudde, “et-Ta’likatu’l-Hafile”, s. 123[88]Abdülfettah Ebu Gudde, “et-Ta’likatu’l-Hafile”, s. 138[89]İmam-ı Rabbânî, “Mektûbât”, I/236, (256. Mektûb-i Şerif) Siraç Kitabevi, İstanbul, 2006
Yazar: Ehli Sünnet Vel Cemaat Müdafaa
0 yorum:
Yorum Gönder